AKP’nin altı yılı! RIFAT OKÇABOL

AKP 3 Kasım 2002 genel seçimlerini kazanarak iktidara gelmişti. Bugünlerde altı yılını doldurmuş olacak. Bu süre az bir zaman değil. AKP de Allah için çok şeyler yaptı(!): Ülkeyi, AB'nin, ABD'nin ve İMF'nin uydusu ve oyuncağı haline getirdi bu ülkenin tüm kaynaklarını pazarlayıp satmaya başladı.

Bilindiği gibi insanımız, yıllardır 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan Türk-İslam sentezi ağırlıklı eğitim-öğretimden geçiyor. Bu anlayış özetle eğitimin dincileşmesini, özelleşmesini ve teslimiyetçiliği temsil ediyor. Eğitim özelleşirken dinciliği de pekiştiriyor. Türk-İslam sentezinin, bireyi özgürleştirme ve eleştirel aklı geliştirme gibi bir derdi bulunmuyor dincileşmeyle inançlara ve özelleştirmeyle de paraya teslimiyeti kolaylaştırıp yaygınlaştırdığı görülüyor. Özel öğretim, eğitimi mal haline getiriyor öğrenim görmenin (kamu okullarında bile) bedeli giderek artıyor. Cemaatler daha ucuz bedellerle özel okul açıyor. Cemaatler, yeşil sermaye sayesinde, eğitim masraflarına gücü yetmeyen yoksul ve dar gelirlilere de kucak açıyor. Onları cemaat dershanelerinde, okullarında, yurtlarında, okuma merkezlerinde ağırlıyor ve dincileştiriyor.

1970'lerin sonlarında "eşitlik" ve "özgürlük" gibi değerlere sahip laik, bilimsel ve ülke sorunlarıyla ilgili gençlerin sayısı, Türk-İslam sentezine dayalı eğitim ile giderek azalıyor. Onların yerini, 2000'lerin başında yapılan araştırmalara göre, "para"ya öncelik veren, kader, cinlere ve perilere inanan, fırsatını bulsa yurtdışına gidip geri dönmemek isteyen, ülke ve insanlık sorunlarına boş veren, bir sorunla karşılaştığında bilimsel bulgular yerine dini kaynaklara başvuracağını söyleyen çoğunluk alıyor. Tüm dünyada "ılımlı" ölçülerde dincileşen toplulukların küresel sömürüye boyun eğdikleri ve fanatikleşenlerin ancak bu sömürüye karşı çıktıkları biliniyor. Türk-İslam sentezinin AKP'yi yaratıp beslediği, ülkenin pazarlanmasını ve küresel sermayeye bağılılığı kolaylaştırıcı bir ortam hazırladığı da görülüyor.

Eğitim alanında son altı yılda yapılanlara bakılınca AKP'nin Türk-İslam sentezinden anamalcı (kapitalist)-Şeriat sentezine kaydığı anlaşılıyor. Anamalcılığın özünü, insanın ve emeğin sömürülmesi oluşturuyor yeni dünya düzeninde de uluslararası sermayenin sömürgesi olmak anlamına geliyor. Şeriat ise, kısaca İslami kurallara göre yaşamak oluyor.

AKP'nin anamalcı sistemle eklemleşirken, adım adım "ılımlı İslam" anlayışından uzaklaşıp toplumsal yaşamı Sünni-Hanefi inanç doğrultusunda şekillendirmek istediği görülüyor. AKP, yasa ile hallettiği TÜBİTAK kadrolaşmasının benzerini eğitim bakanlığında ve YÖK'te atamalarla gerçekleştiriyor. İktidar olduğunda bir günde il ve ilçe milli eğitim müdürlerini değiştiriyor okul müdürlüklerine "dini" eğitimden geçmiş kişilerin atanmasına özen gösteriyor. Müdür odalarının en göze çarpan yerine Kuranı Kerim konuyor. Dini öğretim anaokullarına iniyor. İlköğretimde öğrencilerin imam hatip liselerine gitmesi için propagandalar yapılıyor. Peygamberin vasiyeti olduğu belirtilen yazılar yatılı okulların duvarlarını süslüyor. Türbanla derse giren öğretmenler giderek çoğalıyor.

Çocukların eleştirel düşünce kazanması için (!), "Neden dinimiz en büyük dindir, Peygamberimiz en büyük peygamberdir" gibi sorular soruluyor. "Kutlu Doğum" haftaları, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na denk getiriliyor ve okullarda ilahili ve türbanlı gösterilerle kutlanması yaygınlaşıyor. Çocuklar servis araçlarıyla namaza götürülüyor. Cemaat kurumlarında yapılanlarla yetinilmiyor, kamu okullarında da kızlar türbana alıştırılıyor.

AKP'nin 2003 yılında 10 bin yoksul öğrenciyi sınavla seçip 15.024 öğrenci içinden sınavla 2.613 öğrenci alabileceği (genellikle cemaatlere ait) özel liselere gönderme çabası ancak yasal yollarla engellenebiliyor.

Okul müdürlerinin isteğiyle atanan ve işlerine son verilen ücretli ve sözleşmeli öğretmen uygulaması giderek yaygınlaşıyor eğitimin niteliği ile oynanıyor. Okullarda, ailenin yaptığı bağışa-katkı payına göre öğrencilerin ayrı sınıflarda toplanması uygulaması da yayılıyor. Ortaöğretime geçişte yapılan tek sınav yerine, ilköğretimin altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarında yapılacak ve din bilgisi ile İngilizce sorularının da sorulacağı Seviye Belirleme Sınavı (SBS) getiriliyor. Şimdiden 6. sınıftan başlayarak çocukları dershaneye koştuğu ve bu uygulamanın her yönüyle yoksul çocuğun önünü tıkayacağı ve onu cemaatlere yönlendireceği görülüyor.

Anamalcı sistemle uyumlu girişimci öğrenci yetiştirme vurgusuyla, küresel güçlerin Malta ve Yunanistan'a uygulattığı ilköğretim izlencesi (programı) Türkiye'ye dayatılıp kısa sürede uygulamaya konuyor. Ortaöğretim ve yaygın eğitim de yabancı uzmanlar aracılığıyla anamalcı sisteme uyumlu hale getirilmeye çalışılıyor. Bakan Çelik'in de her fırsatta, anamalcı küreselleşme için, "Küreselleşme sel suları gibidir karşı durulmaz, onunla yaşamayı bilmek lazım" diyerek ve "AB'de çalışacak eleman yetiştirme" amacını yineleyerek anamalcı düzene teslimiyetini açıkça dile getiriyor.

AKP'nin eğitim bakanları, üniversiteyi dincileştirip ticarileştirecek yükseköğretim yasa taslakları hazırlıyor. Bu taslaklar işe yaramayınca, beklemeye giriyor, Gül cumhurbaşkanı olunca hem YÖK'te hem de üniversitelerde kadrolaşmaya başlıyor. Cumhurbaşkanı Gül, bir üniversitenin açılış töreninde, "Üniversiteler inançların özgürce yaşanacağı yerler olmalı" diyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı'na (DİB) ha bire yeni kadrolar tahsis ediliyor. Kaçak Kuran kursu açanlara verilecek cezalar azaltılıyor. Neredeyse açıkça şeriatı avunan bir öğretmen sendikasının, en büyük sendika olması için gün sayılıyor. DİB'nin, camilerin ve (genelde kaçak olarak da) cemaatlerin açtığı Kuran kursları ile yetinilmiyor. Parkların ve sokakların İslam anlayışına göre düzenlenmesi ve Kuran kurslarının toplum merkezi olması isteniyor ve bu doğrultuda hazırlıklar yapılıyor. Camiler alternatif eğitim merkezi olarak gösterilmeye ve camilerde eğitim merkezlerinin açılmasına başlanıyor. "Ahrete inanır mısın? Haftada kaç defa Kuran okuyorsunuz? Peygamberimizin gökyüzüne çıktığına inanır mısınız?' gibi sorular, kurumlara eleman seçerken sorulmaya başlanıyor. CHP de bu akıma uyuyor, kara çarşaflıların yaşamlarını çarşafla sürdürmek istediğini sanıyor ve onlara altı ok rozeti takıyor. Ortaçağ karanlığına dönmeye bir adımlık mesafe kalıyor.

Bu ve benzeri gelişmeler Anayasa Mahkemesi'nin "AKP'nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı" olduğu kararının boşa alınmadığını gösteriyor.

Akıl sağlığının korunması ve insanın özgürleşmesi için, ülkenin AKP'den, Türk-İslam ve de anamalcı-İslam/şeriat anlayışından bir an önce kurtulması gerekiyor.

[email protected]