Afakanlar basması!

Bir rektör yardımcısının, “'Okuma oranı artıkça beni afakanlar basıyor” dediğini okuyunca, çocukluğumda bu sözcüğü çok sık duyduğumu anımsadım. Annem, üç kardeşin şamatasından bunaldıkça, “Afakanlar bastı/basıyor” diye feryat ederdi. Bu söylemi bir de yaşlı komşu teyzeler çok sık kullanırdı.

Google’da arayınca, bu söylemin, “çok sıkılmak, daralmak, yangın var diye bağırası gelmek; yürek oynaması, çarpıntı, helecan, tasa, iç sıkıntısı, …” gibi ifadelerle açıklandığı görülüyor.

“İmam hatip camiası, bir mektep mensubiyeti ya da bir diploma değildir, bir zihniyettir, bir misyondur” diyen bir vakıf, tecavüz olayıyla çalkalanıyor! Bu arada, geçmişte aynı kurumda yaşanan benzer olayların üstünün örtüldüğü örneklerle açıklanıyor. Bu olay hakkında konuşan aile bakanı, hem de kadın, mağdurları koruyacağına kurumu kollayan açıklama yapıyor! 5-10 gün önce Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen bir kişi, “Kızlarınızı zinhar okula göndermeyin” diyor! Sonra yandaş gazeteler, Başbakan Davutoğlu’nun Cübbeli Ahmet Hocayı ziyarete gittiğini, fotoğraflarla süsleyerek haber yapıyor! Tecavüz suçlusuna, mahkemedeki iyi halinden dolayı ceza indirimine gidiliyor! Dost ülke olarak, kala kala kadınların yalnız sokağa çıkmadığı, üç yaşında da olsa erkek çocukla sokağa çıkabildiği ve “Kadın insan mıdır?” konulu sempozyumun yapıldığı Suudi Arabistan kalıyor! “6 yaşında kız evlenebilir” diyen kişi üniversitelere konferanslara çağrılıyor! Bir ilahiyat fakültesi dekanı, “Ahlaklı çocuk için cinsel ilişki sırasında şeyhinizi düşünün” diyor! Değişik nedenlerle her gün insanlar öldürülüyor, birbiri ardına katliamlar oluyor! Bu ve benzeri olaylar nedeniyle, birazcık olsun vicdan sahibi olan milyonları hemen her gün afakanlar basıyor.

Yukarıda özetlenen türden olaylardan etkilenmeyen bu efendinin okuma yazma oranının artması nedeniyle çok sıkılması, ilk ağızda insana saçma (absürt) geliyor. Bu efendinin, “Türkiye’yi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır” açıklamasını okuyunca da, insan ister istemez bu efendiye hak veriyor. Çünkü beyefendinin ima ettiği cahil halk, okusa da-okumasa da, olaylara eleştirel bakmayan/bakamayan halk oluyor. Olaylara eleştirel bakamayanlar ise genelde, iliklerine kadar sömürüldüklerinin bile ayrımına varamıyor. Anayasa profesörü (!) ve AKP milletvekili Burhan Kuzu’nun, 17/25 Aralık yolsuzluk olayları üzerine, “İnternet ses kayıtları doğru bile olsa, inanan yok, millet memnun” dediği kesim de genelde onlar oluyor. İlahiyatçı Hayrettin Kahraman’ın, “Yolsuzluk başka şey, hırsızlık başka şeydir, yolsuzluğa hırsızlık demek dinen iftiradır” ve İlahiyatçı A. R. Demircan’ın “Tapeleri dinlemek, o tapelere inanmak haramdır, o tapeleri dinleyenler dinimize göre yoldan çıkmıştır” gibi açıklamalara da genelde onlar inanıyor. Maden ocaklarında, tersanelerde, iş kazalarında onlar ölüyor; kadere boyun eğenler de onlar; AKP’ye oy verenler de.

Bu efendi, akademisyenlerin barış bildirisiyle ilgili bir soru üzerine, “Türkiye'nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları”dır diyor. Bu ifadeden, bu efendiye, barış bildirisini imzalayanların afakanlar bastırdığı anlaşılıyor.

Bu efendinin, "Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız" açıklaması, kaç kişinin yüreğini oynatacağı bilinmese de, bu efendiyi sıkıntıya sokan esas konunun AKP/ Erdoğan muhalifliği olduğunu gösteriyor. Bu efendinin bu tasası, onun bilinçli insanlardan korktuğu kadar, dünyada hiçbir şeyden korkmadığını düşündürüyor.

Bilindiği gibi pot kıran,  sağa-sola hakaret eden, ikide bir yanıldık/kandırıldık diyen,  hukuku guguka dönüştüren, insan güvenliğini sağlayamayan, … yetkililer, bulundukları makamda mıh gibi durup bir türlü istifa etmiyorlar. Belçika’daki katliamdan sonra iki bakan istifa ediyor; bizde onca katliam oluyor, istifa eden bir Allah’ın kulu çıkmıyor. Bu ülkede, hangi gerekçeyle olursa olsun bu efendinin böylesi bir açıklama sonrasında görevinden istifa etmiş olması, ister istemez ona artı puan kazandırıyor. İstifa nedeni, ister üniversitenin onu görevden alma olasılığı olsun, ister Erdoğan methiyesi sayesinde daha önemli görevlere gelme beklentisi olsun, ister 1859’da açılan Mülkiye Mektebi ile 1868’de açılan Sultaniyi, Sultan Abdülhamit ile ilişkilendirme yanlışlığı olsun, fark etmiyor.  

Bu istifa başkalarına örnek olabilirse, söylemiyle kırdığı pot, bir işe yaramış olacak.

[email protected]