Açlık grevi ve vicdan

Giderek vurdumduymaz bir topluma dönüşüyoruz. Geçmişi bırakalım 28 Aralık 2011 akşamı Roboski katliamı ve (Ergenekon ve Balyoz gibi düzmece davalar, Berkin Elvan gibi Gezi mağdurları, Suriye’den göçmek zorunda bırakılanlar, toplu katliamlar, 15 Haziran 2015 seçimleri sonrası Güneydoğu’da yaşananlar ve günümüzün OHAL uygulamaları) gibi olayları anımsamak bile bu kanıyı güçlendiriyor.

Bu olaylar, demokratik batı ülkelerinde olsa, anında hükümeti gümbür gümbür götürecek olaylar. Bizde ise, hükümet, nasıl oluyorsa bu olaylardan prim yapıyor, cebren ve hileyle hükmetmeye ve her gün yeni yeni mağdurlar yaratmaya devam ediyor.

Darbe girişiminin üzerinden 10 ay geçti. 16 Nisan oylamasında, OHAL’e son verilmesi için “evet” denmesini isteyenler, herhalde gerçekten “evet” çıkmadığını bildikleri için, OHAL uygulamasının şiddetlendirerek devam ettiriyorlar.

Mağdur yaratma uygulamaları neredeyse sıradanlaştı artık. Cumhurbaşkanı’nın emrindeki 11 kişiden oluşan Milli Güvenlik Kurulu [1], bir kişi hakkında, “Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verince” iş bitiyor. Bir yargı kararına ya da elle tutulur bir kanıta bile gerek duyulmadan kişi meslekten çıkarılıyor. Bir zamanlar ve bir şekilde Fetöyle ya da Fetoyla ilişkili bir kurumla ilişkisi olup “tövbeden gelip AKP’ye yanaşmamış” ya da AKP’nin hoşuna gitmeyen tepkilerde, eylemlerde ya da muhalefette bulunan kişi, bir anda, “Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğu” kişi olabiliyor.

Kolay değil! Milli Güvenlik Kurulu, insanları meslekten attıkça hızını alamıyor, atmaya devam ediyor. Meslekten atılanların sayısını, Milli Güvenlik Kurulu bile bilmiyor!

Kolay değil! Meslekten atılanlar, hiç yoktan “Devletin milli güvenliğine karşı” olmakla damgalanıyor. Ailede başka çalışan yoksa açlığa mahkum ediliyor: Mesleğini yapamaz hale getiriliyor, maaşı kesiliyor, başka işe girmesi engelleniyor. (Olmayan) gelirini, yok edilen haklarını aramak için harcamak zorunda bırakılıyor.

Bu denli haksızlıklar mağduru yüreğinin derinliklerinden yaralıyor. Adaletin olmaması, onların haklarını koruyacak süreçlerin yok edilmesi, mağdurları daha da mağdur hale getiriyor. 

Bu denli haksızlıklar karşısında toplumun sessiz kalması, mağdurların içini burkuyor. Kimi yaşadığı haksızlığa dayanamıyor; canına kıyıyor. Yandaş gazeteler haber bile yapmıyor! Toplumun haberi olmuyor; haberi olsa da, habersizmiş gibi davranıyor.

Kimi yaşatılan haksızlığa dayanamıyor: Örneğin akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça, “İhraç edildim. İşimi, ekmeğimi, onurumu istiyorum” diyerek, 71 yaşındaki Kemal Gün ise oğlunun cenazesini almak için açlık grevine başlıyor.

Açlık grevinde bulunanların, göz göre göre, maddî ve manevî varlıkları, yaşama hakları yok oluyor. Duyarlı insanlar ve daha önce bir şekilde mağdur olanlar açlık grevine sahip çıksa da, açlık grevinin “adaleti” de, “vicdanları” da harekete geçirmediği görülüyor. Ensar vakfındaki çocuk istismarına, yatılı Kuran kursunda yanan çocuklara, tecavüz edilenlere, Soma’da ölenlere… sahip çıkmayan adalet, bu konuda da sessiz kalıyor. Ensar Vakfı şube yöneticisi yanında AKP üyesi avukatların yığınlar halinde hakim yapılması, adalette hiç umut kalmadığını, umudun toplumsal tepkilere kaldığını gösteriyor.

Adaletin gözünü kapatıp kulağını tıkaması yetmiyor; polisin açlık grevi eylemine yaptığı müdahaleler, olaya tuz biber ekiyor. Ancak toplum da, sessizliğini ve tepkisizliğini sürdürüyor. Bu noktada, “Kuran’da saçların örtülmesiyle ilgili bir ifade yok” dediği için görevden alınan Diyanet İşleri eski başkanının, bir araştırmaya göre, "Dindar olmak, ahlaklı olmayı gerektirir mi?” sorusuna toplumun yüzde 70'inin “Gerektirmez” dediğini açıklaması (12 Mayıs 2017) insanın aklına takılıyor. Hemen arkasından da, insan, “Dindar olmak vicdanlı olmayı gerektirir mi?” diye sorulsa, bu toplumun ne diyeceğini merak ediyor.

[email protected]

[1] Bu kurul, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcıları, Adalet Bakanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ile Jandarma Genel Komutanı’ndan oluşuyor.