Açıköğretim son çare! - I

Rıfat Okçabol'un “Açıköğretim son çare! - I” başlıklı yazısı 8 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Açıköğretim, öğrenenlerin her gün öğretenle birlikte belirli bir mekanda olmalarını gerektirmeyen bir yöntemdir. Yaşadığı yörede gidecek okul bulamayanlarla okul olsa da engeli bir nedeniyle ya da bir başka nedenle okula gidemeyenlerin gereksinimleri ile örgün eğitimin içermediği konularda öğretim-öğrenim gereksinimlerini ya da öğrenme merakını karşılamak üzere üretilmiş bir uygulamadır. Açıköğretim, zaman zaman uzaktan eğitim ve mektupla öğretim gibi kavramlarla eşanlamlı olarak kullanılan bir kavramdır.

Uzaktan eğitim uygulaması ilk kez 1728’de ABD’de, Boston gazetesinde “steno dersleri” ile başlamıştır. 1840’da İngiltere’de başlatılan Mektupla Öğretim uygulaması giderek diğer ülkelere de yayılmıştır. 1969’da yine İngiltere’de açık üniversite uygulamasına geçilmiştir. Daha sonra da radyo, televizyon, kaset, video ve internet gibi araçlar devreye girmiştir.

Uzaktan eğitim, Türkiye’de 1927’de gündeme gelmiştir. Bir bankanın çalışanları, hizmet içinde yetiştirilmeleri kapsamında 1956 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde mektupla öğrenim görmüşlerdir. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 1961yılında Mektupla Öğretim Merkezi açmıştır. Bu merkez, 1970’lerin başlarında lise ve dengi okul mezunu öğrencilere öğretim sağlamak amacıyla açılan Yaygın Yükseköğretim Kurumu (YAYKUR)’na katılmıştır. 6 Kasım 1981’de, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu kabul edilerek YÖK kurulup 20 Temmuz 1982’de de 8 yeni üniversite açılırken YAYKUR yerine Anadolu Üniversitesi bünyesinde Açıköğretim Fakültesi oluşturulmuştur. MEB, 1992-1993’te’de açıköğretim lisesi ve 1998-1999 yılında da açık ilköğretim uygulamasını başlatmıştır. 2001yılında açıköğretim lisesinde, %10 kadarı imam hatip dahil mesleki eğitim alanlarında öğrenim gören 368.108 öğrenci vardır. Bu sayı 2011’de 611 bine çıkmıştır.

Açıköğretim, ilk kez gelişmiş ülkelerde başlatılmış olsa da, küresel sömürünün artmasıyla birlikte daha çok geri bırakılmış ülkelere önerilen, bu tür ülkelerde öne çıkarılan ve bu tür ülkelerin öğrencilerine sunulan bir yöntemdir. Örneğin 1990’ların ortalarında açıköğretimde okuyan öğrencilerin tüm yükseköğretim öğrencileri içindeki oranı Tayland’da %50’ye ve Türkiye’de de %42’ye ulaşırken, bu oran İsveç ve Almanya’da sırasıyla, %3 ve %2’yi geçmemektedir (T. Sertlek’in makalesi, E. Akalın H. Aydoğdu ve R. Saraçoğlu (yayına haz.) Bilim, bilim politikası ve üniversiteler, sayfa 239-25, Bağlam Yayınları, 1997).

Çin, Endonezya, Latin Amerika ve Nijerya gibi gelişmekte olan ülkelerde, uzaktan eğitim ile öğretmen eğitimi bile (!) yapılmaktadır. Türkiye’de de öğretmen gereksinimi nedeniyle, 1970 sonlarında bir süre mektupla öğretmen yetiştirilmiş, 2000’de de Açıköğretim Fakültesi’nde Okulöncesi ve İngilizce öğretmeni yetiştirecek programlar açılmıştır.

Bu yöntemde, öğrenen ile öğreten arasındaki mesafe sorunu ortadan kaldırmakta, birkaç öğretmenden yararlanarak aynı anda binlerce kişiye ulaşabildiğinden örgün eğitime göre çok daha ucuza mal olmaktadır. Ancak öğreten ile öğrenenlerin bir arada bulunduğu ortamlarda, öğrenciler kendi aralarında, öğretmen ve yöneticilerle etkileşim içine girebilirken açıköğretimde bu olanak yok denecek kadar azdır. Eğitim-öğretim süreçlerinin en önemli boyutunu oluşturan bu tür etkileşimler, öğrencinin kişisel gelişiminde en az ders konuları kadar önemli olmaktadır. Bu nedenle, yüz-yüze insan ilişkilerinin en alt düzeye indiği açıköğretim yöntemi, eğitsel açıdan yeğlenen bir yöntem değildir. Açıköğretim, uzaktan öğretim ve e-öğretim gibi yöntemler, söz konusu ilişkilerin ve etkileşimlerin eksikliği nedeniyle bir eğitim olayından çok bir “öğretim” olayı niteliğindedirler. Bu yöntemlerde öğrenenin, yalnızca belirli konularda ve sınırlı ölçülerde bilgi edinmesinin ötesinde anlamlı ve bütüncül bir gelişim göstermesi kolay değildir. Açıköğretim lisesi mezunlarının büyük çoğunluğunun açıköğretim fakültesine bile girememelerinin bir nedeni de budur.

Eğitim fakültelerinde var olan okulöncesi öğretmenlik programları devam ederken Açıköğretim Fakültesi’nde 2000 yılında başlatılan okulöncesi öğretmeni yetiştirme programının 2012 yılında kapatılmasının nedeni de, açıköğretimin örgün eğitim ile eşdeğerde olmamasıdır. Açıköğretim örgün eğitimin yerine kullanılacak bir seçenek değildir.