ABD I: Hiroşima sonrası

6 ve 9 Ağustos 1945 tarihlerini anımsayanların içi cız ediyor. ABD, 6 Ağustos 1945 günü attığı atom bombası ile bir anda 140 bin kadar Hiroşimalının ölümüne neden olmuştu. ABD, ne yaptığını biliyordu ve üç gün sonra benzer bir caniliği Nagazaki’de yinelemişti. ABD kararlıydı, Japonya pes etmese, daha çok Japon şehri aynı akıbete uğrayacaktı. Bu kadar sivili bir anda öldüren, yıllar içinde bombanın etkisiyle bir başka yüzbinlerin canına mal olan ABD, bu suçu nedeniyle yargılanacağına ya da pişmanlık duyacağına, o Ağustos günlerinden bu yana, vahşetini değişik düzeylerde ve ortamlarda göstere göster sürdürmektedir. 

ABD, Filipinler’de, Küba’da, Dominik’te, El-Salvador’da, Nikaragua’da, Portekiz’de, İspanya’da ve her yerde kendisine hizmet eden tüm faşist yönetimlerin ve diktatörlerin arkasında durmuştu. Her desteklediği diktatör, suçsuz ve hak arayan insanlara işkence yapmakla onları yok etmekle ün kazanmıştı. Suudi Arabistan gibi, işine gelen ve demokratik olmayan yönetimleri de desteklemeye devam ediyor. 1950’lerin başında, (tabii demokrasi adına!) Kore’deki iç savaşa müdahale edip ülkeyi ikiye bölmüştü. Guatemala’da demokratik seçimle gelen Jacobo Arbenz’i CIA destekli darbeyle devirip kendi adamı Castillo’yu getirmişti. İran petrollerini devletleştiren Başbakan Musaddık’ı devirterek öldürtmüş, diktatör Şah Rıza Pehlevi’ye destek vererek ülkenin mollaların cennetine dönüşmesinde önemli bir etken olmuştu. 1960’larda, Endonezya’da Suhorto’yu desteklemiş, CIA yardımıyla bir milyona yakın Endonezya solcusununun öldürülmesini sağlamıştı. 

Batista’yı kovalayan Küba’ya 40 küsür yıldır amborga uyguluyor, Castro’nun ve Castro sonrası Küba’nın kuyusunu kazmak için karşıtlarını yıllardır besliyor. Afrika’da Lumombo gibi pek çok özgürlükçü lideri öldürtmüş, Bolivya’da satın aldığı yerlilerin Che Guevera’yı öldürmelerini sağlamıştı. Şili’de şeçimle gelen Allende’ye dayanamamış, Pinochet eliyle rejimin değişmesini ve Allende’yle birlikte binlerce solcu Şililinin öldürülmesini gerçekleştirmişti. Nikaragua’da solcu bir yönetim oluşturan Sandinistler’e yıllarca kök söktürmüş ve onların seçimlerde kazanmaması için tonlarca para harcamıştı.

Mısır’da Arap birliğine önem veren Devlet Başkanı Nasır’ın önünü, ARAMCO’nun desteklediği şeriatçı “Müslüman Kardeşler” ile kesmeye çalışmıştı. Bugün, Müslüman Kardeşlerin Mısır’da iktidar olması gün meselesidir. İsrail’e karşı güçlenen Yaşar Arafat’ın önderliğindeki laik El Fetih’e karşı şeriatçı Hamas’ı kurdurup desteklemişti. Bugün, seçimi kazanan Hamas’a iktidarı vermiyor. Cezayir’de Fransızları kovalayan solcu yönetime karşı şeriatçı FİSK’i yaratmıştı. 

Fransa, Kuzey Vietnam’da kaybedince onların yerini almıştı. 500 bin askeriyle tonlarca mermi ve kimyasal silah kullanarak çok Vietnamlı öldürmüştü. Hanoi yakınlarındaki yörelerde, ABD’nin kullandığı kimyasal silahların yeni doğan çocuklar üzerinde hâlâ etkileri görülüyor. Kuzey Vietnam’a karşı kaybedince, kendisine destek veren Saygon’luları yüz üstü bırakarak hızla Vietnam’dan kaçmıştı. Kamboçya’da, ABD’ye uzak duran Sihanuk’u deviren ve nüfusun neredeyse tüm aydın kesimini tarım alanlarına sürüp öldüren Pol Pot rejimini desteklemişti.

1970’lerde, Pakistan ikiye bölünmüş, Doğu Pakistan, Bengladeş adıyla bir şeriat devletine dönüştürülmüştü. Batı Pakistan’da seçimle gelen laik hükümeti devirip yerine şeriatçı hükümetler kuran darbeci faşist Ziya Ül-Hak desteklenmişti, 1990’larda darbe yapan Pervez Müşerref hâlâ destekleniyor. Türkiye’de 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askeri darbe, ABD’de, “Bizim çocuklar başardı” sözleriyle karşılanmıştı. 2003 Irak savaşı sonrasında ABD dışişleri bakanı Türkiye’yi “Ilımlı İslam” ülkesi olarak gördüklerini belirtmişti. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra da, gelecekte ABD dışişleri bakanı olacağı öngörülen kişi de aynı nitelemeyi kullanıyor.

Afganistan’daki Sovyet yanlısı sol yönetim, 1980’lerde ABD destekli İslamcı Bin Ladin ve Hikmetyar gibi liderlerin önderliğindeki Talebanlarla devrilmişti. Şimdi ve bu kez, ABD bu Ladin, Hikmetyar ve Talebanlara karşı yine Afganistan’dadır, yine her gün yeni yeni ölüm haberleri geliyor.

Laik Saddam rejimi önce 1980’lerin başında İran’ın Hümeyni rejimine karşı kışkırtılmış, yıllarca desteklenip İran ile savaştırılmıştı. Saddam’ın Kuveyt’e karşı bir hareket yapmasına önce yeşil ışık yakılmış, sonra Körfez Savaşı ile Irak yıllarca süren açlığa ve hastalıkara mahkum edilmişti. Iraklılara reva görülen bu on küsur yıllık işkence yeterli görülmemiş, 2003’te de “oralara demokrasi götürmek!” üzere Irak işgal edilerek, bir milyona yakın Iraklı’nın ölmesine; 1-2 milyon Iraklının komşu ülkelere göç etmesine; Sünni Iraklıyla Şii Iraklının ve Kürt Iraklı ile Türkmen Iraklının birbirine girip her gün onlarca katliamın olmasına yol açmıştı. 

1945’te atom bombası atıldığında İslam dünyasında şeriatçı ülke 1-2 taneydi. ABD’nin yeşil kuşak olarak bilinen politikaları sonucu, bugün, Afganistan, Fas, Filistin, Irak, İran, Pakistan, Bengaladeş, Malezya, Endonezya ve Libya birer şeriat ülkesi oldu. Mısır, Cezayir ve Türkiye ise, şimdilik ılımlı İslam’la şeriat arasında bir yerde bocalayan ülkeler.

Bu ABD, Vietnam’da olduğu gibi arkasına bakmadan Irak’tan kaçamayacağını anlayınca, bizim başbakanın da “EŞ BAŞKAN!” olduğu Büyük Ortadoğu Projesinde (herhalde eş başkana danışarak!) politika değişikliğine gidip, kimi Arap ülkelerini (yakın bir süreçte birbirlerine karşı kullanmak üzere) silahlandırmaya karar veriyor. Zaten, dünyanın birincil silah satıcısı ve ABD toplumunun refahını insanların canı ve kanı üzerinden sağlayan da bu ABD değil mi? Yarın, Dünya Barış Günü’nde en çok vaveylayı da onlar koparır.

Bu ABD’ye hayran olan, dost olan, ortak olan beri gelsin.