6 Kasım’lar

6 Kasım günlerinde YÖK’ün kurulması dışında nelerin olduğunu merak edip google arama motorunda “6 Kasım” yazıp ara kutusunu tıkladım. Ekrana gelen onlarca haber sitesinden “6 Kasım-Vikipedi” başlığını tıklayınca, bu gün olanlar hakkında iki sayfa kadar döküm ekranı doldurdu. 6 Kasım’da doğanların ve ölenlerin adları var. Ekrana gelen bilgilere göre, örneğin 1494’te Kanuni Sultan Süleyman doğmuş, 1893’te Rus besteci Peter İlyiç Çaykovski ölmüş. Bu sayfada doğum-ölüm haberinden çok 6 Kasımlarda gerçekleşen olaylar sıralanmış. Bu olaylardan bir bölümünü aşağıya aynen alıyorum:

“1917 - Finlandiya bağımsızlığını ilan etti.

1917 - Bolşevik Ekim Devrimi (eski Rus takvimine göre Ekim 25) Lenin ve Troçki, Petrograd'da kontrolü ele geçirdi.

1918 - Çanakkale Boğazı, İngiliz ve Fransızlarca işgal edildi.

1936 - İzmit'te kâğıt ve karton fabrikası açıldı.

1943 - II. Dünya Savaşı sürerken Rusya Kiev şehrini Almanlardan geri aldı. Almanlar çekilirken şehrin birçok tarihi binasını yerle bir etmişti.

1944 - ABD'nin "Hanford Atomik Tesisleri"'nde plütonyum üretimi mümkün oldu. Bu plütonyum daha sonra Japonya'nın Nagasaki şehrine atılacak olan Şişman Adam kod adlı atom bombası'nın yapımında kullanılacaktır.

1955 - Kayseri Şeker Fabrikası'nda üretime başlandı.

1981 - YÖK Yasası yürürlüğe girdi.”

Aramaya başlama nedeni YÖK olsa da, bu satırda insan ister istemez duraklıyor. Listede 1981’den sonraki olaylara da yer veriliyor. Ancak, bu olayların pek çoğu “tarih” olmuşken, YÖK, taş gibi duruyor giderek de ağırlaşıyor, dayanılmaz oluyor. Çocukluğumuzda komşu mahallede haşarı bir çocuk vardı her gün yeni bir maraza çıkarırdı. YÖK de o çocuğa benziyor bilim adına her gün bir maraza çıkarıyor. Bir gün katsayı diyor, ertesi gün türbanı kaşıyor. Bir gün rektörü mütevelli heyetine seçtireceğiz diyor, ertesi gün üniversite son sınıf öğrencilerine öğretmenlik sertifikası programı açıyor. Eğitim fakültesi açılması konusunda, bir gün devlet üniversitelerine yasak getiriyor, ertesi gün cemaatçi vakıf üniversitelerinde açılmasına izin veriyor. YÖK Başkanı sistemle aslanlar gibi oynuyor.

YÖK Başkanı, bir gün “Hukukun arkasından dolanacağız” diyor, bir başka gün, 28 Ekim 2010’da Bingöl Üniversitesi'nin yeni öğretim yılı açılışında yaptığı konuşmada, üniversite rektörlerinden 'Eğitim kaplanları' diye söz ediyor.

YÖK’ün atadığı rektörlerin “kaplan” oldukları kesin de, eğitimcilikleri, herhalde çoook su götürür.

Giresun Üniversitesi rektör seçimlerinde iki oy alabildiği halde YÖK'ün atama için ismini cumhurbaşkanına gönderdiği ancak tartışmalar sonrasında istifa edince, üniversitedeki seçimlerin iptal edilmesine neden olan Prof. Yılmaz Can, YÖK Başkanı tarafından 1 Kasım’da Giresun Üniversitesi'ne rektör vekili olarak atanmış. Şimdi bu rektör vekili ile aldığı oy itibarıyla rektörlüğü hak etmediği halde YÖK/Cumhurbaşkanı sayesinde rektör olanlar, YÖK başkanının kaplanı olmayıp da ne olacaklar?

Mustafa Kemal, Mimar Sinan, Muğla, Sakarya, Zonguldak Karaelmas, Adnan Menderes, Celal Bayar, Balıkesir, Gaziosmanpaşa, Kafkas, Kocaeli, Mersin, Sütçü İmam üniversiteleri ile Gebze ve İzmir yüksek teknoloji enstitülerinin rektörlerinin görev süresi kasım ayının sonunda bitiyor. Bu yükseköğretim kurumlarında, rektör adaylarını belirlemek amacıyla seçimler de yapılmış. YÖK Genel Kurulu 3 Kasım 2010’da, bu seçimlerde ilk altı sırayı alan 90 rektör adayıyla görüşmelere başlamış.

Olacaklar şimdiden belli değil mi? Büyük bir olasılıkla bu görüşmelerden 15 yeni kaplan çıkacak.

“Olacaklar şimdiden belli değil mi” derken son zamanlarda bir başka “olacak” ortaya çıkıyor. Bir haberden Başbakanın 11 Şubat 2010 günü, ''2011 seçimlerinden sonra YÖK'ün reforme edilmesini rahatlıkla gerçekleştirebiliriz' dediği öğreniliyor. 7 Ekim 2010 günü, Cumhurbaşkanı, “Muhakkak yeni bir üniversite sisteminin Türkiye’ye gelmesi gerekir. YÖK Kanunu tüm bunlar çok ciddi şekilde yenilenmesi gerekir” diyor.

Yükseköğretim Kanunu yerine YÖK kanunu denmesi pek önemli olmasa da, “yeni bir üniversite sisteminden ve sistemin ciddi şekilde yenilenmesinden” söz edilmesi hayra alamet değil tabii.

Anımsarsınız AKP iktidar olur olmaz, bir “Acil Eylem Planı” açıklamıştı ve acil eylemlerin başında da YÖK ve yükseköğretimde yapılacak değişiklikler geliyordu. AKP’nin ilk eğitim bakanı Erkan Mumcu tarafından hazırlanan yükseköğretim yasa taslağı, YÖK karşıtlarını bile YÖK’ü savunur hale getirmişti. Mumcu’dan sonra bakan olan Hüseyin Çelik’in hazırladığı taslak karşısında, YÖK daha da savunulur olmuştu. AKP’li bir kişi cumhurbaşkanı olunca, kısa sürede YÖK de AKP’leşmişti, YÖK ve yükseköğretimde yapılacak değişiklikler de unutulup gitmişti.

Benzer bir durum son referandum sürecinde yaşandı. AKP’nin yargıda yapmak istedikleri karşısında, ister istemez 12 Eylül Anayasasının ilgili maddeleri savunulmuştu. Referandum üzerinden çok kısa bir süre geçmiş olmasına karşın, referandumda “hayır” denmekle ne kadar doğru bir iş yapıldığı şimdiden belli oldu bile. AKP, anayasa değişikliğine giderken, yargıyı ele geçirmek için derin demokrasiye geçip (!) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na istediği kişileri seçtirdi. Demokratiklik adına hakim ve savcılara bu kurula üye seçme hakkını verirken ve de anayasayı değiştirirken YÖK ile ilgili maddeyi de değiştireyim demedi. Şimdi, Anayasa Referandumu öncesinde ve sonrasında olanlar canlılığını taptaze koruyorken AKP de YÖK’e aslanını ve üniversitelere de kaplanlarını yerleştirmişken sistemde “reform”a gidilmeye kalkışılması, bu “reform” konusunu daha da duyarlı bir hale getiriyor.

Bu durumda 6 Kasım’ın YÖK ile anılması, uzun bir süre devam edeceğe benziyor. İktisadi anlayışı, ülke kaynaklarını pazarlamak, derin demokrasi anlayışı kurumları ele geçirip inançların günlük yaşama yansımasını sağlamak, hukuk anlayışı hukukun arkasını dolanmak ve cemaat hukukuyla sınırlı olan, bilim anlayışı da, “Ulemaya soralım” biçiminde özetlenebilecek olan bir partinin yükseköğretimde yapacağı “reform” ne olur?

En azından yükseköğretimi pazara çıkarır, akademisyenliği de mollalaştırır! Bundan âlâ “reform” mu olur?

“Olmaz, olmaz” demeyin. Pek âlâ olur da, esas sorun, insanın emeğine, aklına ve geleceğine sahip çıkanların bu “reformu” nasıl engelleyeceği.

[email protected]