Zonguldak'ta 1 Mayıs ve kömür adamlar

İşçi sınıfının uluslar arası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı.

1 Mayıs işçi bayramını kutlama hazırlıkları sürüyor Zonguldak’ta ve ülkenin dört bir yanında…

Sendikalardan siyasi partilere, derneklerden meslek odalarına varıncaya kadar, emekten ve emekçiden yana olanların İstanbul Taksim’de ve değişik bölgelerde örgütlemeye çalıştığı, AKP iktidarından hesap soran, emperyalizm ve kapitalizm karşıtı devrimci bir 1 Mayıs düzenleme hazırlıkları sürüyor.

Öte yandan işçi sınıfına ve emek mücadelesine sırtını, yüzünü ise sermaye sınıfına ve iktidar partisine dönmüş olan AKP yardakçısı sendika ve derneklerinde, İzmir ve Bursa’da içi boşaltılmış 1 Mayıs gösterisi düzenleme çabaları dikkatli gözlerden kaçmıyor.

DİSK ve KESK’ e bağlı sendikaların almış olduğu yerinde bir kararla, Türk-İş, Türk Kamu Sen, Birleşik Kamu İş ve Memur Sen vb. işbirlikçi güçlerin İzmir planlarının bozulması sonucu, içi boşaltılmış işbirlikçi bir 1 Mayıs mitingi için rotalarını Bursa’ya çevirdikleri anlaşılıyor. 1 Mayıs’ta sınıfsal duruşu ve bakışı köreltmek için, işçi sınıfının ve emekçilerin gözlerine “KUM” serpmeye çalışacak, sınıfsal mücadelenin ufkunu “KUM” lamaya orada çabalayacaklar…

Eşitlik, özgürlük ve sosyalizm!

Emek, barış ve demokrasi!

Sınıf mücadelesi, Taksim ve 1 Mayıs!

Otuz yılı aşkın bir süredir uyguladıkları saldırı, imha ve ideolojik kuşatma politikalarıyla işçi sınıfına, direniş ve mücadeleye ait olan tüm kavramların içini boşaltıyor, yarattıkları liberal dalgayla anlamsızlaştırmaya çalışıyorlar!

İnsanların kafalarını o kadar tahrip edip karıştırdılar ki “Eşitlik özgürlüğün”, “Sosyalizm devrimciliğin”, “Yurtseverlik bağımsızlığın”, “İktidar hedefi solculuğun” yanına bile uğratılmayacak neredeyse!

Yoğun sindirme ve teslim alma çabalarına rağmen bu ülkede “1 Mayıs İşçi Bayramı”nı kendi hedefleri doğrultusunda anlamsızlaştıramadılar.

“1 Mayıs” deyince aklıma hep İstanbul, Taksim, 1989 1 Mayıs’ı ve 89 1 Mayısında polis kurşunuyla öldürülen M. Akif Dalcı gelir…

Düzen yanlısı ve işbirlikçilerin içindeki sınıfsal duruşu, özündeki sosyalizm vurgusunu boşaltıp unutturmaya çalıştıkları, bunu başaramadıklarında da provokasyona başvurdukları 1996 Kadıköy mitinginin yanı sıra, 1996 1 Mayıs’ında Sosyalist İktidar Partisi’nin (SİP) polis saldırısına ve engellemelerine karşı çatışarak çıktığı Taksim ve Kazancı Yokuşu gelir.

“1 Mayıs alanı Taksim’dir!” hedefiyle düzenlenen 1997, 1998 ve 1999 İstanbul 1 Mayıs gösteri ve direnişleri, tazyikli su, biber gazı ve cop gelir aklıma.

Ve “İleri Demokrasi” safsatası üzerine kurulan diktatörlük, sömürenlere sağlanan “huzur ortamı!” uğruna uygulanan (devlet terörü) kapitalist barbarlık, halklarımıza “İnanç Özgürlüğü” adına yutturulmaya çalışılan, insanların kişisel inancıyla uzaktan yakından bir ilgisi olmayan inanç sömürüsü ve paranın dinci yüzsüzlüğü gelir…

Bir de, o coşkulu sesiyle “1 Mayıs İşçi Marşı”nı beyinlerimize, yüreklerimize kazıyan Timur Selçuk…

Ve Zonguldak Madenci Anıtı gelir.

1990’lı yılların başlarında, Madenci Anıtı’nın önünde yaptığımız tedirgin ve heyecanlı 1 Mayıs kutlamalarını, acemice attığımız “Yaşasın 1 Mayıs”, “Yaşasın Sosyalizm” sloganlarını hiç unutamam…

Sadece ben bir kaç kez tartaklanarak gözaltına alınmışım o anıtın önünden. Varın, gerisini ve diğerlerini sizler düşünün…

İstanbul’un Taksim Meydanında düzenlenen ve yüz binlerin katıldığı 1977 1 Mayısı… İşçilerin coştuğu, patronların korktuğu ve düzenin silahlı çeteleri tarafından kana bulanan, 36 emekçinin yaşamını yitirdiği 1 Mayıs.

Ve 1980 faşist darbesinden sonra ülkemiz halklarının beynine bir yasak gün, bir korku, bir terör günü olarak yerleştirilmeye çalışılan 1 Mayıs.
Neredeyse tamamına yakınının yolunun karakollardan geçtiği, devlet terörüne maruz kaldığı, birçoğunun ömrünün azımsanmayacak önemli bir bölümünü cezaevlerinde geçirdiği bir kuşaktan geriye kalanların kafalarında bilinç sarsıntıları yaratan 1 Mayıs.

Devlet teröründen ürkmüş anne babaların 1 Mayıs kutlamalarına katılır korkusuyla, 1 Mayıs günlerinde çocuklarını yanlarına alıp kır pikniklerine, köy gezilerine götürdüğü 1 Mayıs’lar yaşandı bu korku tiranlığında.

Ve işçi sınıfı mücadelesinde bir dönüm, bir kırılma noktasının başladığı 77 kanlı 1 Mayısının yirminci yılında, birçok sol örgüt ve sendikanın dile getirdiği “1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması” fikri… Daha önceki yıllarda defalarca değişik siyasi örgütlerce dile getirilmiş olsa da, güçlü bir istem olarak 1996 yılında kazındı beyinlere…

Tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen ilk kez o yıl, polis copuyla yarılan kafama sekiz dikişin atıldığı 1996 1 Mayıs’ında Sosyalist İktidar Partisi (SİP) ile çıktım Taksim Meydanı’na…

Ve kırılmış kafalarımız, kanlı gömleklerimizle Kazancı Yokuşu başında Genel Başkan Aydemir Güler’in yaptığı bir basın açıklaması ve konuşmayla kutladık 1 Mayıs’ı. Ellerimizdeki parçalanmış kırık karanfilleri Kazancı Yokuşu’na bırakarak andık 77 1 Mayıs’ında katledilen sınıf kardeşlerimizi.

O yıl beyinlere kazınan “1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda tek ve güçlü olarak kutlama fikri”, daha sonraki 1 Mayıslarda (Taksim’den başka alanlarda da kutlanmış olsa bile) hiç çıkmadı hafızlardan ve yüreklerden, ta ki 1 Mayıs’ın sosyalistler ve işçi sınıfı tarafından Taksim Meydanı’nda kutlandığı 2010 yılı 1 Mayıs’ına kadar…

2010 yılı 1 Mayıs’ında da Genel Maden İşçileri Sendikası kortejinde, kadim mücadele arkadaşlarımla birlikte maden işçisi kardeşlerimizle yan yana, omuz omuza çıktık Taksim Meydanı’na.

Unkapanı köprüsünden başlayan yürüyüş kolu Taksim Meydanı’na yaklaştığında, birçoğunu tanımadığım genç maden işçilerinden yükselen “Geliyor geliyor, madenciler geliyor!” sloganı, 91 Ankara yürüyüşünden sonra bir kez daha umutlandırdı beni.

Yaptıklarımız ve yapmaya çalıştıklarımız “Boşuna değilmiş!” diye düşündüm.

Boşuna değilmiş 1996 1 Mayısında yediğimiz coplar, boşuna değilmiş 2007, 2008 ve 2009 1 Mayıslarında yediğimiz coplar ve biber gazları… O mücadeleler verilmese Türkiye’nin dört bir yanından bir nehir gibi İstanbul Taksim’e akmış yüz binler, bu gün burada olamazlardı!

Ve Taksim’e “Geliyor geliyor, madenciler geliyor!” sloganıyla giren, alandaki yüz binleri “İşte madenci, işte 1 Mayıs!” sloganıyla selamlayan Zonguldak’ın kömür adamları bu gün burada olamazlardı diye düşündüğümde de, mücadele verenlerle onur duydum…

Orhan Veli’nin “Yüz karası değil / kömür karası, / böyle kazanılır ekmek parası” dizeleriyle onurlandırarak, garipliğinden kurtarmaya çalıştığı bu gariplikler kentinde, duygusal anlar yaşamak da garipsenmez herhalde!

Ve bu kentin kömür adamları yine duygulandırıp umutlandırıyorlar beni. Kömür havzasının her bölgesinde çırpınıyorlar, 2011’in 1 Mayısında olabildiği kadar çok kömür adamı buluşturabilmek için madenci anıtında…

1 Mayıs günü, Zonguldak madenci anıtında buluşup görüşeceğiz.

Önce kendimizle, sonra emek örgütleri ve emekçi kardeşlerimizle ve balıkçı pazarının yanındaki köprünün ayağında, kazması omzunda bekleyen metalden madenciye can katacak kömür adamlarla buluşup görüşeceğiz…” diye yazmışım geçen yıl.

Zonguldak’ta GMİS, DİSK, KESK ve TMMOB tarafından oluşturulan tertip komitesi öncülüğünde emperyalizmi, kapitalizmi ve AKP Hükümetinin saldırı politikalarını protesto eden bir içerikle kutlanacak olan 1 Mayıs İşçi Bayramı hazırlıkları, bu yıl da umutlandırıyor işçi ve emekçilerden yana olanları.

Ve Türkiye Taşkömürleri Kurumu (TTK) işyerlerini 1 Mayıs afişleriyle donatan, 1 Mayıs afişleriyle süsledikleri araçla Zonguldak’ın en ücra mahalle ve semtlerini 1 Mayıs Marşı ve emek türküleri çalarak dolaşan ve herkesi işçi bayramına davet eden kömür adamlar, baharla birlikte çiçeklendiriyor yüreğimizi…