Türkiye'de muhalif olmak!

KENTİN SESİ - ZONGULDAK yazıları

Türkiye’nin tarihsel süreci, toplumsal ve kültürel yapısına dayanan koşulları nedeniyle, ülkemizde sol düşünce muhalif bir siyasi pozisyonda olmuştur.

Bu muhalif pozisyonunun yanı sıra, bir bölümüyle zaman zaman eklektik bir devrim arayışını zorlarken, bir bölümüyle devrim teorisini sosyalist iktidar arayışına sıçratırken, bir bölümüyle de devrimi yerel iktidar ayaklarıyla olgunlaştırmaya çalışmış, zaman zaman da düzen içi güçlerle ittifaklar oluşturarak, devrimci yolda ilerlemenin kapısını aralamayı denemiştir.

Bu mücadele sürecinde azımsanmayacak deneyimler biriktirirken, kazandığı kısmi başarıları kalıcı ve köklü bir kurumsallığa kavuşturmadığı için, sosyalist iktidar arayışından uzaklaşarak kalıcı ve köklü bir muhalif söyleme ve siyasi pozisyona yerleşmiştir.

Ülke solu içerisindeki örgütsel yapılanmalarda, bu siyasi gelişmelerin belirleyiciliğinde şekillenmiştir.

Dolayısıyla ülkemiz solunda, eleştiri ve özeleştiri yetisi gelişkin bir seviyeye ulaşırken, yapıcı ve kurucu bir örgütsel formu kurumsallaştırmamış, buna bağlı olarak da kapsayıcı-massedici bir siyasi söylem ve dili yakalayamamıştır.

Bu koşullarda da en iyi gelişkinliği, yine sol içerisinde olmak kaydıyla, örgüt yıkıp dağıtma ve yeni siyasi örgütler kurma konusunda yakalamıştır. Bunun sonucunda da, güneşli günlerin müjdecisi sosyalist iktidarda yakalayabileceği mutluluğu, küçük siyasi öbeklerde kurduğu ve sendika ve derneklerde yakaladığı lokal iktidar yanılsamalarında yakalamıştır.

Bu da ülkemiz sol örgütlerinin büyük çoğunluğunu, keskin siyasi söylemleri ve bıçkın siyaset yapma tarzına karşın düzen içi mevzi genişletici bir siyasi konumlanışa doğru sürüklemiştir.

Ülkemiz solunun bu yıkıcı muhalif konumlanışı, yapıcı ve kurucu bir aşamaya sıçrayamadığı için de, bugün ülkemizdeki sol-sosyalist ve devrimci güçler düzen güçleri tarafından dikkate alınmayacak ölçekte bir toplumsallığa sıkışmışlardır.

Sosyalist bir iktidar arayışına uzanamamanın ve sosyalist devrim iddiasından uzak düşmenin birlikte getirdiği siyasi sıkışmışlık ve örgütsel yapıların dikkate alınır ölçekte bir gücü yakalayamaması sonucunda, ülkemiz solu teorik ve pratik siyaset alanlarında çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.

Ülkemizdeki devrimci ve sosyalist güçlerin zayıflığı ve buna bağlı olarak gelişen siyasi iddiasızlığı, toplumsal alanda örgütlenebileceği birbirinden faklı kesimlerle pratik sürtünme yüzeyi yakalayabilme olanaklarını da daraltmıştır.

Ve bu siyasi ve toplumsal manzara karşısında, emperyalist kapitalist burjuvazinin estirdiği ideolojik rüzgârlar karşısında siyasi savrulmalar baş göstermiştir.

Türkiye solundaki bu savrulmanın en belirgin göstergesi ise, işçi sınıfı siyasetinden kopuşla birlikte, burjuva ideologların dünyayı kuşatması amacıyla pompaladığı etnik, dinsel ve cinsel kimliklere ve çevresel dinamiklere dayalı siyasetin sularına kulaç atmak olmuştur. Türkiye solunun temel sorunu bu alanlarda yaptığı siyaset ve yakaladığı siyasi örgütsel dinamikler değil, bu kulvarlarda ortaya koyduğu mücadeleyi sınıf siyaseti ve sosyalist iktidar perspektifiyle buluşturamaması ya da böyle bir kaygıyı taşımıyor olmasıdır.

Bugün, içerisinde boğuştuğumuz siyasal kavram karmaşasının nedenleri bu savrulmalarda aranmalıdır.

Gelişkin bir sosyalist mücadele, dinsel, etnik, cinsel kimliklere ve çevresel dinamiklere dayalı bir mücadeleyi de kapsar.

Fakat bu saydığım muhalif kanalların hiç birisi, tek başlarına hem sınıfsal birliğe dayanan sosyalist bir siyasi çerçevenin dışında çözüme ulaşamazlar, hem de halkların kardeşliğinin sağlanabileceği sosyalist ideolojiyi kapsayamazlar.

Bu siyasal anlamda, kategorik olarak da mümkün görünmüyor…

Sonuç olarak eşitliği barındırmayan özgürlük Tayyip Erdoğan, AKP ve liberallerin, sosyalizmi içermeyen devrimcilik Obama’nın, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin olsun!

İşçi sınıfının ve yoksul halkların sömürülmesini, burjuva demokrasisine yaptığı güzellemelerle gizleyen düzenin muhalefet analığı ve yeniden üreme niteliği olmayan ithal tohumlara benzeyen iddiasız CHP solculuğunun olsun…

Eşitlik, özgürlük ve sosyalizm!

Ve bir kez daha düşünmek!

Ne dersiniz?