Maden işçileri, yaşanan olaylardan bihaber midir?

KENTİN SESİ - ZONGULDAK YAZILARI

Yazının başlığındaki soru, yıllar süren maden işçiliği yaşamım boyunca kafamı kurcalayıp durmuştur…

Nice zorluklar, acılar, korkular, mücadeleler ve baskılarla dolu madencilik yaşamım 2000 yılının temmuz ayında emekli olup sona erdiğinde de, emeklilik yıllarımda da rahat bırakmadı bu soru beynimi!

Gazete ve dergilere yazdığım yazıların satır aralarına gizlenmiş de, görünmek ister gibidir hep… Yazı yazarken bir noktanın, bir virgülün, bir ünlem ya da bir soru işaretinin ardından gizlice izler sanki beni… Gizlendiği yerden, her an paragraf boşluklarına çıkıverecekmiş gibi!

Maden işçileri her ne kadar teorik bilgilenme ve işçi sınıfı bilinci açısından yeteri kadar gelişkin olmasalar da, zorluklar ve zorunluluklarla dolu olan yaşam yollarında karşılaştıkları sorunları, zorlu yaşam koşullarında zorunlu olarak edindikleri pratik alışkanlıklarıyla çözüme kavuştururlar çoğunlukla…

Yüz elli yılı aşkın madencilik kültürünün kazandırdığı birikim ve tecrübenin okunan onlarca kitabın sayfaları arasından dahi çekip çıkarılamayacağına tanık olursunuz, yerin altında ya da üstünde karşı karşıya kaldıkları bir zorluğa çözüm arayışlarını izlerken!

Yerin altındaki karanlık dehlizlerde olmayacak yerlere girer akıl almaz tehlikelerin merhametsiz kollarına bir karanlık terbiyecisi gibi atılır ve kazmalarının sivri parlak uçlarıyla buluştururlar kömürü…

Uzun madencilik yıllarında edindikleri birikim ve tecrübeyle eğitilmiş bir gladyatör gibi yüreklerinde bekleyen ve karanlıklar arenasının en zor savaşlarında ortaya çıkan “kör” cesaretlerini de eklediler mi? Hiç açılamaz sandığınız göçüklere girerler, yukarısı uzay boşluğunu andıran ve tavan taşı dahi görünmeyen karanlıklara dalar çıkartıp alırlar göçükte kalan işçi arkadaşlarını…

Hayatlarının zorlu anlarında, bazen imdada yetişen bir dost gibi ortaya çıkan “kör” cesaretleri, pusuda bekleyen en acımasız düşmanları gibidir çoğu zaman.

Yaşamlarının büyük bir bölümünde ölüme karşı savaşan bu insanların, madencilerin “pisipisine” diye tabir ettikleri ucuz ve akıl almaz ölümlerine şaşırıp kalırsınız bazen!

Yirmi yılı aşkın maden işçiliğim süresince tanık olduğum, yeraltında yaşanan nice olaylar sonrasında oluşan bir gözlemimi paylaşmak istiyorum sizlerle: Her türlü zorluk ve çaresizliğe karşın, maden işçilerinin kendilerine müthiş bir özgüvenleri vardır!

Maden işçileri genellikle kendilerine çok güvenirler, ya da o zorlu yaşam koşullarında güvenmek zorunda kalmışlardır belki de!
Diğer dikkat çeken bir özelliklerinden yaşamlarının zorlu ve karmaşık ilişkileri karşısında, oldukça gelişmiş olan önsezi ve algılama yetilerinden söz edebiliriz…

Her ne kadar kitabi bilgilere ve bilimsel verilere dayanmasa da, çoğu bize yanlış ve anlamsız gelebilecek olan, fakat onların inatla sarıldıkları kendilerince bir yaşam anlayışları ve yaşadıkları olayları değerlendirme tarzları vardır.

Onlar: Gecenin de, gündüzün de, bulutların da, güneşin ve yıldızların da farkındadırlar. Fakat ağır devinen zorlu yaşamlarında anlık tepki göstermezler, farkında oldukları birçok şeyin farkında değilmiş gibi davranırlar!

Kendilerinden yana olduğuna ikna olmadıkları ve tanımadıkları insanlara güvenmezler.

Eğer maden işçileri tarafından bir yabancı gibi algılanıyor ve gönüllerinde eğreti bir yerde duruyorsanız, dünyanın en doğru laflarını da etseniz sizi can kulağıyla dinlemez ve size inanmazlar. Nezaketen dinlemiş olsalar bile, yine de bir tanıdığa sorup danışmadan karar vermezler.

Yeraltının vahşi ve zorlu koşullarında başlarını her an belanın omuzlarına yaslıyor olsalar da, yerüstünde karşılaştıkları en kötü olayda bile başlarını kolayına belaya sokmak istemezler!

Karşılaştıkları sıkıntılı anlarda temkinli, yaşadıkları acılar karşısında sabırlıdırlar.

Onlar bir şeye sevindiler mi deli gibi sevinirler, üzüldükleri acılı anlarda tıpkı bir çocuk gibi hıçkırarak ağlarlar, bir damla timsah gözyaşları yoktur onların!

Davul zurna sesini duydular mı zaten dayanamazlar da, sevinçli anlarında bir teneke tangırtısıyla bile oynarlar!

Hepsi değilse de: Büyük çoğunluğu, yılın on bir ayı küfreder fakat Ramazan ayında aksatmadan oruç tutarlar. Bazı maden işçileri vardır ki Allaha inanıp namazını kılar, akşam olunca da bira, rakı ne bulurlarsa içerler…

Hele bir sevdiler mi, sevdiklerine gönüllerinin en güçlü koruyucu tahkimatını kurarlar. Sevildiklerini hissettikleri anda kendilerinden dahi vaz geçer, gösterilen küçük bir sevgi kırıntısı karşılığında her şeylerini feda edebilirler…

Hayatlarında bin türlü ihaneti yaşamış olmalarına rağmen, yine de ihanete katlanamaz ve kanıksayıp kabullenemezler!
Genellikle hangi partiye ve kime oy verdiklerini söylemezler, fakat duygu ve düşüncelerini asla gizlemezler…

Herhangi bir konuda “Hele o günler bi gelsin, o zaman bi bakarız ağanın!” dediler mi, sen anlayacaksın ki, o iş orada yatmıştır!
Örneğin bir sendikacı, bir damla gözyaşı gibidir onlar için!

Bir ilah gibi tapmış ve yıllarca yüreklerinde taşımış olsalar dahi bir sendikacı gözlerinden bir damla gibi düştü mü bir kez, bir daha eski yerine geri gelebildiğine pek tanık olunmamıştır!

Yeraltında yaşarken edinilmiş alışkanlıklarıyla, kendilerine zararı dokunacak kişi ve olayları hissederler. Her zaman doğru ve gerekli tepkiyi gösteremeseler de birlik ve beraberliklerine yönelen tehlikenin, geleceklerine vurulacak bir darbenin farkına varırlar.

Tanıyabildiğim kadarıyla maden işçileri onca ciddi sorunun, onca acının, onca bela ve tehlikenin arsında, kendilerine anlatılan kasık ve fermuar hikayelerini ciddiye almaz, kuyu başlarında çekirdek çitler gibi şamata yaparlar, rayların ve traverslerin arsında suya çamura bata çıka yürürlerken, alaylı ve müstehcen gülüşlerle dalga geçerler sadece!

Ağır ilerleyen acılarla dolu sabırlı yaşamları, denizini arayan, fakat sakin akan durgun bir ırmak gibidir…

Tarihlerinde aniden parlayan küçük çaplı eylemlerine sık rastlansa da bazen on yılda, bazen yirmi yılda bir grizu patlaması gibi isyan ederler ve öfkeyle ayaklanıp hak aramaya kalkışırlar. Nasırlı ellerindeki kazmayı küreği bir yana savurup ayağa kalktıklar mı da, uğradıkları tüm ihanetlerin hesabını sorarcasına yürürler ve çektikleri tüm acıların hıncını çıkarırcasına isyan ederler…

Onlar tarihin kırılma anlarında çıktıkları eylemlerinde sömürü düzeninin adaletsiz girdaplarında kaybolmuş eşitliği aradılar belki de!
Belki de son yıllarda Kaybolmuş mücadele ruhlarını emektar bedenlerine kavuşturacak, yüreklerindeki “kör” cesareti beyinlerinde gelişen sınıf bilinciyle buluşturacak işçi önderlerini ve liderlerini arıyorlar belki de!!!