Nedir zaman?

Pınar Aydınlar'ın "Nedir zaman?" başlıklı yazısı 31 Mart 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Zaman kavramı kimi durumlarda geçerliliğini yitirir. Hangi zaman diliminde yaşamak, hangi zaman diliminde yazmak gerektiği karışır birbirine…

Dün 30 Mart’tı. Diğer günler gibi bir gün. Bir tarih… Ancak 40 yıl öncesine bakıldığında başka anlamlar taşır. 30 Mart, Kızıldere’nin yıldönümü… Fedakârlığın, dayanışmanın, özgürlüğün ve ideal uğruna ölümü göze alacak denli mücadelenin yıldönümü…

Bugünden geçmişe bakmak, o dönemi anmak, yitirilmemiş değerlere sahip çıkmak adına önem taşıyor. Bugünün yozlaştırılmış dünyasında farklı insanların varlığını duyurmak, bugünün gençliğine geçmişin “olumlu kahraman”larını tanıtmak gerekiyor. Çünkü unutmayı ve doğal olarak unutulmayı ortaya çıkaran bir kavram yaşamımıza yön veriyor: Zaman…

Nedir zaman?

Zaman yanı başımızda iken varlığının ayırdına varamadığımız, ancak yokluğunda yaşamımızda gedik açan dostlarımızı alıp giden bir katil mi?

Zaman aynalar karşısında durup ayrıntılara yoğunlaştığımız güzelliğimizi çalıp giden bir hırsız mı?

Zaman anlık, duygusal tepkilerle kalplerini kırdığımız, insani duyarlılıklarını fark edemediğimiz arkadaşlarımız karşısında utangaç tepkilerimizi anlamlandırmamızı sağlayan bir bilge mi?

Zaman değer yitiminin geçer akçe olduğu, herkesin gemisini kurtarmaya çalıştığı bir dönemde bile, en ufak bir kazada gemiden kaçmayı tercih eden farelerin, “Çağ böyle bir çağ, dönem böyle bir dönem” savunmalarında gösterilen dayanak mı?

Zaman teknolojik gelişmelerin, bilgi bombardımanın ve kirliliğinin yarattığı tahribatı görmezden gelmemizi sağlayan bir örtü mü?

Zaman yaşanamamış aşklara geç kalmak mı, yitirilmiş aşıklara yetişememek mi?

Zaman bugünü yansıtamayan şarkılar mı, yaşamın hır gürü arasında kaybettiğimiz ritim mi?

Zaman her an, her yerde, herkesle bulunma zorunluluğu mu, bulunulacak an, yer ve kişiler konusundaki seçim mi?

Zaman birçok şeyin sebebi, sonucu ve sorumlusu mu?

Kuşkusuz zamanla ilgili sorular çoğaltılabilir, ancak sanki bu soruları çoğaltmak yerine, yanıtlarını aramak daha doğru geliyor. Çünkü bizim bu sorulara verdiğimiz yanıtlar zamana ayak uydurup uydurmadığımızı, zaman karşısında savrulup savrulmadığımızı, zamana yön verip vermediğimizi açıklayacak nitelikler taşıyor.

Günümüzde birçok insanın yaşadığı döneme uygun olmadığını söylediğine tanık oluruz. “Yanlış zamanda doğmuşum.” yargısı da bu tanıklığı en iyi özetleyen cümledir. Acaba gerçekten yanlış zamanda mı doğdu bu insanlar, yoksa zamana ve zamanın ortaya çıkardıklarına müdahale etme çabasında yetersiz kaldıkları için mi?

Yüzyıllarca öncesinde zamana yön verebildikleri için bugüne kalmış ölümsüzlerden, yarının ölümsüzlerine en iyi dileklerimle…