Kanla yazılan tarih silinmez...

Pınar Aydınlar'ın “Kanla yazılan tarih silinemez...” başlıklı yazısı 23 Aralık 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Maraş, ne canlara kıyarak ne de özgürlüğe prangalar vurarak, çocukları kadınları, insanlığı yok ederek kahraman olamayacak…
1978’de tarih 19 Aralık’ı gösterdiğinde kara bulutlar kaplamıştı göğü… Bu karanlığın içinde bir kadının, bir bebenin, bir babanın gün görmeyen öyküsüydü Maraş’ta yaşananlar…

İklimler değişir kar altında, kurşunlar altındadır bebekler, çocuklar, kadınlar, erkekler, “kısaca” -demek gelmiyor aslında içimden ama- insanlar…
19 Aralık’ta başlayan ancak çok öncesine dayanan bir senaryoydu Maraş’ta yaşananlar. Bugün bu ülkede “Soykırım yapılmadı” diyenlerin yollarından yürüdükleri ABD kriterlerine göre soykırım neydi? “Milli, etnik ya da dini bir grubu tamamen ya da kısmen yok etmek, sakatlamak, öldürmek, vs, vs” Bunların hepsi oldu mu? Oldu…

Bu nasıl bir düzen(sizlik) hali? Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, hapishane katliamları, Roboski… Saymakla bitmiyor bu zulüm, bu hainlik, bu düşmanlık ve ardındaki suskunluk…

Nicedir katliamlara tanıklık edenlerle konuşurum, yaşanan acıları her fırsatta dinlemeye, paylaşmaya en zoru da anlamaya çalışarak… Süngülerle karınlarından deşilen bebekli anaların acıları nasıl sığar ki yüreğe... Bir katliam, bin katliam acı hep aynı… “Tesadüfen” olduğu söylendi. Gizli bir tutanak nasıl olduysa yine bu dönem ortaya çıktı ansızın, nice sosyalistin, devrimcinin, muhalifin, yurtseverin kanını döken dönemin cuntacısı darbeleriyle övünen Kenan Evren’in çekmecesinden.

Hiçbir sır ömür boyu gizlenmez. Gerçek, yaşamda saklıdır çekmecelerde değil. Biz halkız, haksızlığa uğrayan, katledilen, yaşamalarından dahi rahatsız olunan. Katliamların reva görüldüğü… Bu gizli mektupta bir övünme hali söz konusu. Yavuz’un bıraktığı bayrağı teslim alan. “En büyük Alevi düşmanıyım” diyen Rafet Küçüktiryaki. Hâlâ emniyet müdürü olarak görev yapıyor. Ve “Hiç kimse beni yerimden söküp atamaz “ diyebilecek kadar da sağlam gücee sahip. Tıpkı katliamcı Ökkeş Şendiller’in sonrasında ödüllendirilip milletvekili olarak Meclise girmesi gibi… Katliamın, insanlığın yüz karası. Diğerleri gibi...

Tunceli, Erzincan, Erzurum, Bingöl, Urfa, Gaziantep, Maraş, İstanbul gibi iller Alevilerin en yoğun yaşadığı bölgelerdi. Saldırı kimliğe, kültüre ve emeğe yapılmıştı. Bu katliama gelinceye dek halka broşürler dağıtıp “Hakiki Aleviler Müslümanlardır” ve “Aleviler solcu olmaya devam ederlerse Müslüman olamazlar” diye apolitik bir kampanya başlatmışlardı. Halka “Ya müslüman olup gereğini yapacaksınız ya da gideceksiniz” diye bir dayatma yapıldı.

İki buçuk saatte Kıbrıs’a müdahale etmesiyle övünen Ecevit hükümeti 19-24 Aralık 1978 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu katliamda neden müdahalesiz kaldı. Tıpkı sonrasında Sivas katliamında olduğu gibi… Nedenler aslında hep aynı. Alevi-Sünni çatışması adı altında emekçi halkı teslim alıp halka gözdağı vermek.

Aralık ayında yılları farklı ama günleri aynı başka katliamlar da yaşandı. 19-22 Aralık 2000’de ülkemiz hapishanelerinde eş zamanlı operasyonlarda kimyasal silahlarla 20 hapishanede “hayata dönüş” adı altında özünde devrimci iradeyi teslim almaya yönelik yapılan saldırılar asla unutulmayacak tıpkı Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Roboski’de olduğu gibi, çünkü kanla yazılan tarih asla silinmez…

Maraş katliamında babasını kaybeden Ozan Emekçi’nin, katliamın yıldönümündeki duygularını sizlerle de paylaşmak isterim.

Görüşmemizde haberi ilk nasıl aldığını sorduğumda verdiği cevap şu oldu:

“Niğde Cezaevi’nde Muzaffer Oruçoğlu’nu ziyarete gitmiştim. Yani Maraş’ta değildim. Akşam TRT ekranlarında duydum. Öldürülen dört kişinin ismi sayıldı ve birisi babam Yusuf Levendiz’di. Ve günler sonra diğer yakınlarımın, tanıdıklarımın isimleriyle acım her gün daha da derinleşti.

34. yıldönümünde yeni Maraşların yaşanmaması için yaşanmış Alevi katliamlarının hesabının sorulmasını istiyorum. Osmanlı’dan bu yana Aleviler üzerinde yapılan katliamların son bulması için başlıca görev sanatçı ve aydınlardadır.”