Hürriyet, ekmek ve su gibi!

Pınar Aydınları'ın “Hürriyet, ekmek ve su gibi!” başlıklı yazısı 14 Nisan 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bahar mevsiminin en orta yerinden selamlar tüm dostlara...

Doğa, insan ve tüm canlılar beraber omuzlarken yaşamı, nasıl da zor bir yaşama süreci.

En önemli sorunu insanlığın, bence “düşünceyi ifade özgürlüğü”...

Ekmek kadar, su kadar, savaşılan açlık kadar…

İfade sorunu yasaklanmadan, engellere, baskı dolu yaptırımlara takılmadan!

Son dönem bir kitap okuyorum: “İsmail Beşikçi ve İfade Özgürlüğü”.

İçinde İsmail Beşikçi, Temel Demirer, Sibel Özbudun, Suzan Zengin, Ragıp Zarakolu, Nevin Berktaş, Şiar Rişvanoğlu, Mesut Yeğen, Yücel Demirer, Ahmet Önal ve benim sempozyum konuşmalarımızdan derlenmiş bir çalışma. Hele bir de editörler Sait Çetinoğlu ve Mahmut Konuk da olunca yüzünüzde bir gülümse olur.

Her biri yasalardan nasibini almış, bedel ödemiştir kuşkusuz.

İsmail Beşikçi’yi bilmek gerekiyor, halklar ve inandıkları üzerine koyduğu tavrı. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için verdiği mücadeleyi ve karşılığında suç sayılan düşünce ve Q harfi ile uygulanmak istenen baskı terörünü. Spiegel dergisinde Jürgen Gottschlich, onu şöyle tanımlamıştır: “Son derece kibar ve sakin ama kanaatlerinde asla boyun eğip taviz vermeyen biri. Beşikçi, Türk devletinin Kürt toplumu karşısındaki politikasının en sert eleştirmeni...”

Beşikçi hâlâ yargılanıyor!

Coğrafyamızda “hayata dönüş” denilen bir katliam yaşatıldı cezaevlerinde.

Siyasi tutsakların, kimyasal silah ve gazlarla düşüncelerinin kuşatılacağının sanıldığı, affedilmeyecek bir saldırı.

Aralıksız 14 saat süren, diri diri yakılan insanlar.

Adalet dolu, fikir hürriyetlerinden yana, ileri demokrasi naraları atan, ancak içeri ve dışarıyı tecritlerde hapseden ülkem...

Victor Hugo’nun bir sözü düşer belliğime: “Zamanı gelen bir düşüncenin gücüne hiçbir ordu karşı koyamaz.”

Herkes herkesin fikirlerine katılmak zorunda değil elbette.

Cezaevlerindeki hasta tutsaklar, ölüme terk edilen tedavisine engel olunan düşünce suçlularından ve fikirlerine, özlemlerine pranga vurulmak istenen dışarıdaki bizler, inandıklarımızdan vazgeçmeyeceğiz.

“Halkın ekmeğidir adalet” der Bertold Brecht bir şiirinde ve ekler:

“Bakarsınız bol olur bu ekmek
bakarsınız kıt
bakarsınız doyum olmaz tadına
bakarsınız berbat
azaldı mı ekmek, başlar açlık
bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya
ekmek her gün gerekliyse nasıl
adalet de gerekli her gün
hem o günde birçok kez gerekli
madem ki adaletin ekmeği bu kadar önemli
onu kim pişirmeli, dostlar söyleyin
adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın
gündelik ekmek gibi
bol, pişkin, verimli.”