Tutanaklar-Müzakereler ve Çözüm: Kirli Siyaseti Reddetmek

Kamuoyu günlerdir İmralı’da yapılan görüşmelerin tutanakları ve bu tutanakların içinde geçen kimi kritik bilgilerle meşgul.

Erdoğan’ı Öcalan mı kurtardı? Gezi eylemlerinde iktidardan yana mı tavır sergilendi? İmralı’ya gelen İngiliz heyeti Mossad ajanı mıydı? Öcalan Suriye’de AKP’yle mi yoksa Esad’la mı birlikte hareket ediyor? Başkanlık meselesi özerklik talebiyle tartışılabilir mi?

Bu soruları elinde oyun hamuru eden taraflar, ulusalcı duyguları kabardığında “böler”, insanı duyguları kabardığında da “yeter” diyerek bir süreci idare etmekteler.

Peki, bu sorular yeterli midir? Ya da başka bir ifadeyle bu sorular bizi ihtiyaç duyulan cevaba götürür mü?

Bugünden bakıldığında savaşan tarafların yer yer masaya oturması ya da belli başlıklarda görüşmelerinden daha doğal ne olabilir? Bu konuda gerekirse MİT’le de, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ile de görüşülebilir bence. Mesele bu değil. Mesele kiminle görüştüğünüz kadar ne için ve hangi konuda masaya oturduğunuzdur aynı zamanda. Bunları teker teker halka anlatmak-açıklamak ve onları siyasi manipülasyonlara karşı hazırlamak zorundasınız.

Bugün tarafların anlaşamadıkları ve tekrar savaş pozisyonuna geçtikleri sürece dair açıklama yapamamalarının nedeni budur. Çünkü her iki taraf da kendi tabanına izahında zorlanacak taahhütlerde bulunmuşa benziyor.

Günlerdir medyada “şu başlıklarda uzlaşıldı, bu madde eksik, c bendine falanca cümle ekleyelim” gibisinden emekçi halkın ne olduğunu anlamadığı ve kavramadığı bir dizi bilgi yer ediyor.

Birileri Stalin-Roosevelt-Churchill ile yapılan Yalta görüşmelerini hatırlatıyor.  

Mesele ne görüştüğünüz derken bunu kastediyordum. Kimse bu görüşmelerin akabinde Stalingrad’da açılmış bir ABD üssüne rastlamamıştır. Ancak mesele Rojava’da açılan ABD üssü olunca neden herkes kulağının üstüne yatıyor? Kobanê’de insanlar yarın oraya AVM’ler ve Amerikan üsleri açılsın diye mi can verdi?

Yukarıda havuz medyasının sorduğu, yok efendim Öcalan mı kurtardı Tayyip’i, başkanlık meselesi için onay mı verdi ya da Esat ile nasıl bir mesafe tanımlanıyor soruları bir sonuca götürmüyor. Kimse şapkadan tavşan çıkarmasın. Herkes her şeyin farkında… Bu soruların cevabını son 3 yılda Öcalan, Demirtaş, Önder, Baluken ya da Dicle defalarca yanıtladı. Tutanaklar tutarlıdır ve Kürt siyasi iklimiyle uyumludur.

Asıl sorulması gereken soruları soralım ve verilmesi gereken cevaplara bakalım.

-Sur’da yaşanan acılara Kürt halkının yabancılaşmasının ve tepkisizliğin asıl muhatabı kimdir? İnsanlar bir sabah uyandığından evlerinin önüne hendek kazıldığını görüp şaşıracak kadar dışında mıdır bu siyasetin ve savaşın? Diyarbakır’da Kürt Hareketi Gençliğine takınılan bu olumsuz tepkinin ve genel olarak ölümlere ve direnişlere karşı tepkisizliğin sorumlusu kimdir?

-Sur’da kentsel dönüşüm için ismi geçen Karacadağ Kalkınma Ajansı ile ne gibi anlaşmalar yapılmıştır? Bunun Kalkınma Bakanlığı-Valilik ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi üçgenindeki muhataplığı nasıl tanımlanmıştır? Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak bunun neresinde durmaktadır?

-Türkiye’de devletle savaş halinde olan PKK, Cenevre görüşmelerinde PYD’yi neden engellemeye çalışmıştır? Kurdî medyanın bu konudaki soruları neden cevapsız kalmıştır?

-Her şeyin sonunda müzakere masasına dönülecekse eğer bunca acı ve savaşın sürdürülmesi konusunda neden sessiz kalınıyor. Mesele TSK-TOKİ iş birliğinden mi ibarettir?

Tüm bu soruların cevabı sanırım Öcalan’ın Erdoğan’ı hangi konuda sınırladığı ya da Suriye konusunda çizdiği mesafeyi, başkanlık konusundaki yaklaşımına dair cevapları da barındırıyor. Ya da başka bir deyişle, Kürt halkının direnmek yerine göç etmesinin veya Sur’da insanlar ölürken diğer semtlerin ölüm uykusuna yatılmasını açıklıyor.

Peki ya bizim konuya dair cevaplarımız?

Daha önce Kirli Bir Siyaseti Reddediyoruz demiştik.

Birileri biz de “kandırılmışız” demeden, hatırlatmakla yetinmeyeceğimizden şüphesi olmasın kimsenin.