Roboski’den çözüm sürecine yıldönümü hikayesi

Bir günün sabahına üzerine bombalar yağdırılmış insanların feryatları ile uyandık. Bakanlık makamları yolsuzlukla ve kaçakçılıkla mücadele için yeni fırsatlar yakalandı deseler de her şey herkes tarafından malumdu. Şimdilerde “parallelerin suçu” denilen bir sürecin kendisiydi yaşananlar. İstihbarat hatasıydı, olurdu böyle şeyler.

Öyle ya bu ülkede ölmek ve sömürülmek bize düşerdi. Sınırın ötesinde yıllardır geçim derdiyle uğraşan bir halkın para kazanmak için kar kış demeden mayınlı arazileri arşınladığını bilmiyorlarmış gibi kaçakçıya çıkmıştı adları.

Üstelik bu yaşanan ilk falan da değildi. Yıllar önce Ahmed Arif’in de şiirinde dediği gibi: Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız, Karşıyaka köyleri, balarıyla kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, Komşuyuz yaka yakaya, Birbirine karışır tavuklarımız, Bilinmezlikten değil, Fıkaralıktan, Pasaporta ısınmamış içimiz, Budur katlimize suçumuz, Gayrı eşkıyaya çıkar adımız, Kaçakçıya, Soyguncuya, Hayına…

Katırların üstünden taşınan cansız bedenlerin hesabını sormaktı bize düşen.

Geriye unutursak yüreğimiz kurusun diyenler kaldı.

Bir de unutmak ya da hatırlamak bir kenara, Roboski’den Roboski’ye vicdan yalakalığı yaparak, Roboski’yi siyasal argümanlara meze yapan “Her Kürtaj Bir Uludere’dir” diyen yüreksizler!

İçinden geçtiğimiz süreç, katliamlarla öğretiyor kentlerin ve köylerin isimlerini. Rojava, Kobanê, Şengal, Sincar, Roboski…

Diz çöktürerek devam ediyor yoluna iktidar. Boyun eğdiriyor. Boyun eğmeyeni, diz çökmeyeni, el avuç açmayanı da ya katlediyor ya da ayrı bir “çözüm” sürecine dâhil ediyor. Yine de yılmıyor büyük insanlık. Okuluna, diline, doğasına, kültürüne, emeğine sahip çıkıyor. En çok da bu yüzden afallıyor iktidar. Afalladıkça da saldırının boyutunu derinleştiriyor.

28 Aralık, AKP’nin çözüm sürecine armağan ettiği günlerden biriydi. Roboski dedik adına. İlk de değildi üstelik. Tutuklanan Kürt siyasetçiler,  KCK operasyonları, TRT Şeş çıkışları, katledilen üniversiteli öğrenciler, Van depreminde yaşananlar ve daha nicesi…

Sonuç olarak ortada çözüme dair hiçbir şey yoktu. Çatışmasızlığı barış, sömürüyü kimlik, gericiliği dil, hırsızlığı mücadele diye yutturmaya çalışan bir hükümet var karşımızda.

İşte tam da böyle bir zamanda, insanların artık yeter dediği bir aralıkta, çatışmaların tekrar alevlendiği, ölüm haberlerinin geldiği dönemde, Roboski katliamından tam bir yıl sonra, 28 Aralık 2012’de, Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından bir sürecin başlangıcı ilan edilmişti. Güya Kürt sorununda önceki dönemlerle kıyaslanmayacak yeni bir dönem açılıyordu. Süreçti, zarar görmesindi, devam edilsindi diye diye gelinen noktada sürecin kendini iyiden iyiye aşikâr ettiği bir tablo var karşımızda.

28 Aralık 2011 Roboski…

28 Aralık 2012 Çözüm Süreci…

Biri halkın kendisine diğeri de iradesine dönük yapılan bir operasyon olarak okunmalıdır.

Bir yandan gayet net ve açık bir yandan da karışık ve aklı dağıtıcı bir durum. Sırrı Süreyya Önder “Tüm sorunlar geride kaldı, yeni bir dönem başlıyor”  dedikten birkaç gün sonra Cemil Bayık The Guardian’a “Barış sürecinin tıkanmasının nedeni Erdoğan’ın barış konusunda ciddi olmamasıdır  açıklaması yapabiliyorsa perdenin öte tarafına bakmak gerekir.

Çözüm süreci gayet basit bir okuma ile sadeleşebilir. Çözüm diye dayatılan Roboski’dir, Şengal’dir, Kobanê’dir. Ucuz iş gücünün sürekliliği, kayıt dışı çalışan binlerce Kürt emekçi, Hüda-Par’lıların katlettiği insanlar, 6-7 Ekim caniliğidir. AKP iktidarı devletin askeri yüzünü Kürdistan’da azaltırken, boşluğu Hizbulkontra ile doldurmuştur.

Bunun karşısında dilediğiniz kadar HDP %10’luk barajın altında kalınırsa ülke cehenneme döner mesajı verilsin. AKP’nin elindeki en büyük koz sürecin katliamlarla da sürebileceğini göstermiş olmasıdır. Süreç böyle devam ederse katliam (ki zaten hâlihazırda böyle devam ediyor), etmezse de AKP’nin bahşettiği yeni bir eşik olarak lanse edilen adı batasıca bir “süreç”.

Bunun iyisi kötüsü, azı çoğu, ılımlısı radikali yok. AKP’nin hırsızlığını yobazlığına, gericiliğini caniliğine değişme lüksümüz de yok. Mücadeleyle kazanılan müzakereyle teslim edilemez.

Bir yandan cemaatlerin varlığına karşı değilim diyeceksiniz diğer yandan da Ortadoğu’nun seküler birikimine sahip çıkacaksınız, bir yandan Kürt halkının Rönesans’ı sayılan SSCB deneyimine soğuk savaş argümanlarından bakacaksınız öte yandan Kobanê Stalingrad’dır diyeceksiniz. Bu ipin daha fazla esneme şansı bir vadeden sonra da kopacağına da şüphe yok.

İster Roboski deyin ister Çözüm Süreci. AKP’nin sözlüğünde birinin tanımı için diğerine bakmanız gerekiyor.

Bir yıldönümü gününde, yeni bir yılını arifesinde daha belirgin olan şey AKP ile yürütülen sürecin sol temas ile aynı zeminde yürütülemeyeceğidir. Yeni yılda terazinin her iki kefesinde eşit ağırlığı görmek daha zorlaşacak…

Yeni yılda, AKP’nin defterinde katliam bizimkinde ise mücadele yazıyor. Diyecek pek de bir şey kalmıyor geriye. Kutlu olsun!