Pardon! Kimi başkan yaptırmıyoruz?

Basit bir soru ile başlayalım. AKP, IŞİD’e karşı çıkabilir mi?

Bombalar yağdırmasına, yer yer tutuklamalara ve sert çıkışlarına bakmayın, AKP, IŞİD’in İslamcı ideolojisini karşısına alabilir mi? Ya da tersinden soralım. AKP, IŞİD’i ne kadar geriletebilir?

Mevzu bahis AKP ise önce ideolojik olarak karşı çıkacaksınız. Mesele aritmetik rakamlar ya da teknik meselelerden ibaret değil maalesef. Gericiliğine, Amerikancılığına, işbirlikçiliğine, sermayedarlığına karşı çıkacaksınız. Yani bir bütün olarak AKP’ye... Uzunu gitsin kısası gelsin, şahini gitsin güvercini konsun ile olmaz bu iş. Tarikatlara, zorunlu din derslerine, alkol yasağına karşı çıkacaksınız.

soL yazarlarında  Kemal Okuyan’ın 20/01/2015 tarihli “Adam padişah olmuş, biz başkanlığı tartışıyoruz!” başlıklı yazısını anımsamakta fayda var. Bahsi geçen yazının tekrarına düşmeden, başka bir konuyu inceltmekte fayda var. 

Rudaw’ın kalemi Kurdi yazarlarından Halil İbrahim Baran’ın 17 Nisan 2015 tarihli (ve nedense erişiminde sıkıntı yaşanan) “seni başkan yaptırmayacağız” başlıklı yazısındaki bir hikâyeyi alıntılamak istiyorum.

Baran, seçim sürecindeki meseleyi tarif ederken eski bir Moğol hikâyesi aktarır. 

15.yüzyılda Rusya'yı Moğollar işgal etmişken bir köylü ve eşi tozlu bir köy yolunda yürümektedir. Bu sırada bir Moğol savaşçı atıyla onların yanında durur ve köylüye şimdi karısına tecavüz edeceğini söyleyip ekler:

‘Yer çok tozlu olduğundan ben karına tecavüz ederken sen benim testislerimi tutacaksın, böylece kirlenmeyecekler.’

Moğol 'işini bitirir' ve atına biner uzaklaşır, köylü gülmeye ve sevinçten zıplamaya başlar.

Şaşıran karısı sorar: 'Yanı başında vahşice tecavüze uğramışken nasıl olur da mutluluktan havalara uçarsın?’

Köylü cevaplar: 'Başardım! Hayaları toz içinde"

Padişahlığını ilan eden birinin başkanlığını tartışmak Halil İbrahim Baran için böyle bir benzetme ile özetlenebilir ancak. Haksız da değil. 

                        *

7 Haziran’dan bugüne geçen sürece kısaca bakalım. 

Suruç’taki patlamada yitirdiğimiz kardeşlerimize yaşam mücadelesine yenik düşenler ekleniyor. Karadeniz’den, Akdeniz’den, İstanbul’dan, Ankara’dan Kürdistan’dan gençler… Az buz değil, Türkiye ve Kürdistan gençlik hareketi tarihinin yaşadığı en ciddi kayıplardan biri. Unutacak mıyız? 

Zergele, sözde PKK kampını bombalayacağız diye katledilen Kürt halkının acılarına bir halka daha eklendi. O gün medyada yazılanları okuyunca insanlığımdan utandım. Neymiş efendim; bombalar sivil halka yağmış, ölenlerin hiç biri gerilla değilmiş. Yani ölenler gerilla olsa “oh olsun” diyecek kıvamda herkes. Zergele’de yıkılan evlerin arasından çıkmış oyuncak bebeklerden biriydi belki Suruç’ta bir araya getirilen. 

Ağrı, fırın işçisi çocukları utanmadan katlettiler. Berkin’in kucağında taşıdığı sıcak ekmeğe tahammülü olmayanlar, ne lokmasına, ne ustasına tahammül edemiyor. Katlediyor orta yerde.

Hakkari, “Türk’ün Gücünü” gösterecek densizi anımsayın. Ve sakın Nâzım’ın şiirlerindeki Türk köylüsü-emekçisine söz etmeyin. Bu vahşi ile Suruç’ta kaybedilen gençler sizce aynı ulusun bireyleri mi? Hiç ezen ile ezilen aynı safta olur mu? Gördük Hakkari’de höyküren saltanatın gücünü, sırtından vurulan kadının üstünü başını çıkarıp sergilemektir kudretleri. Bunu hazmeder kişilikleri.

Dersim’de boşatılan köyler, sokak ortasında vurulan gençler, padişahın gücünü gösteren soytarılar, sokak başlarını kesen zorbalar, kültürümüze ve kimliğimize edilen küfürler ve daha nicesi. Tüm bunlar 7 Haziran’dan sonra yaşadıklarımızın bir parçası.      

AKP’nin sadece 7 Haziran sonrası yaptığı kritik atamaların sayısı nerdeyse 400’e ulaştı. Askeri, hukuki, ekonomi ya da sağlık alanında pek çok kademeye “giderayak” en güvendiklerini atadılar. 

                        *

Peki ya 7 Haziran öncesi?

Son zamanlarda tekrar duyur olduk “Türkiye 90’lara mı dönüyor?” diye. Bana sorarsanız mevzu bahis Kürt sorunu olduğunda Türkiye 90 yıldır 90’ları yaşıyor zaten. Nedir ya başka? Roboski nedir? Lice, Kobanê eylemlerinde yitirilenler, Van depreminde sokakta bırakılanlar nedir?

Şimdi kalkıp da tekrar başkan yaptırmayacağız demek biraz tuhaf kaçmıyor mu?

4+4+4 eğitim sisteminde, zorunlu din dersleri uygulamalarında, kürtaj yasağı tartışmalarında, alkol satışı düzenlemelerinde, Suriye savaşında Esat karşıtlığı üzerinden ÖSO savunuculuğu yapıldığında, kızlı erkekli öğrenci evi tartışmalarında sessiz kalınan tavır yarına IŞİD’i devreder. 

Yaratılanı sevenler, hani yaratandan ötürü, yaratılanı katlediyorlar tekbir sesleri ile, yine yaratandan ötürü! 

Önce dini siyasetten çıkarmalı. “Falanca vekil filanca zamanda türban yüzünden epey çekti ama” edebiyatı da karın doyurmuyor. Onun müritleri bugün IŞİD’e katılıyor. 

AKP’ye karşı çıkacaksak gölgesiyle değil, kendisiyle uğraşalım. Hesap sormak için, tekrar yaşanmaması için.

Sosyalizmin “inşallahı maşallahı” yok!