Leyla Zana neye yemin etmedi?

Kürt siyasi hayatının şüphesiz önemli figürlerinden birisidir Leyla Zana. Benim aklıma isminin ilk anıldığı anda saçlarındaki sarı, kırmızı, yeşil kurdele ile 1991 yılındaki meclis yemini gelir. 

O videoyu hatırlar mısınız? Leyla Zana yemininin sonunda Kürtçe olarak “bu yemini Türk ve Kürt halkları adına okudum” der ve sonra da sözüm ona memlekete sahip çıkma hassasiyetiyle zaten görevleri memleketi para babalarına peşkeş çekmek olan vekillerden tepki görür.

Zana tekrar gelir kürsüye.

Zana’nın kürsüye yeniden geldikten sonra meclis başkanına olan bakışını hatırlıyor musunuz? Gerçekten hatırlıyor musunuz? Zor zamanlardı. Kirli savaş, Hizbulkontra, Jitem ve nicesi. Meclis ve mücadele önemliydi. Öyle deniliyordu. Ama o bakışı hiç unutmadım ben! O “çaresizlik” veya kimsesizlik miydi bilmiyorum ama sonunda “ne halin varsa gör” diyerek yeniden okur Zana yeminini. O bakışı yazın şimdi kenara. 

Yıl oldu 2015. Tam 24 yıl geçmiş meclisteki “Kürtçe yemin krizinden” bugüne. O “yüce ve ulu” mecliste Kürt vekiller Kürtçe yemin edemezken, düzenin yalakası ve uşağı ulan Kürt aşiretlerinden vekiller konuşamadıkları Türkçe ile ettikleri yeminlerin hazzını yaşamışlardı yıllar boyunca. 

Eski tas eski hamam. Ama artık Kürtçeler serbest de Türkiyelilik sindirilemedi. Sindirilir problem değil. Burjuva siyaseti bu… Ne dediğiniz değil, nelerden vazgeçtiğiniz önemlidir o arenada. Kimliğinizde yazılı birkaç şeyden daha feragat edersiniz, bir düğme daha açarsınız o gömlekten hallolur.

1991-1994 dönemi vekillerindendi Leyla Zana. Ettiği yeminin ardından neler oldu mecliste? Özelleştirilen çimento fabrikaları (Ardahan, Afyon, İskenderun), Sümerbank, Kepez Elektrik, Ipragaz, Çanakkale Seramik gibi önemli kuruluşların sermayeye peşkeş çekilmesi. Pek bir mutluydu yurdum liberali. Sovyetler dağılmış, sosyalizm yalanlanmış, Türkiye’de fazlalıklarında kurtuluyordu onlara göre.

Ne yaptı o dönemin vekilleri?

Ne dedi Zana?

Şimdi günümüze gelelim.

AKP Kürt sorununu Cemaatlere devrederken kimler cemaatlere karşı çıktı? Ya da kimler cemaatleri sivil organizmalar olarak gördü? Evet, iktidar cemaat ile papaz olmadan öncesini kastediyorum. Yani cemaatle kavganın geçer akçe olmadığı zamanları.

4+4+4 ismi verilen o gerici eğitim sisteminin önünü açan, yığınla okulu İmam Hatipleştiren, orada yetiştirdiklerinin sporcusuyla küfür, sanatçısıyla itaat ettiği, mezununun IŞİD’e katıldığı eğitim sistemine “tabanlarını gözeterek” hangi BDP’li vekiller onay verdi? İdris Baluken ve Sırrı Sakık hala hayattalar ne iyi ki, IŞİD’e katılan her Türk militandan utanç duyuyorlar mıdır acaba? Pardon yoksa Türkiyeli mi demeliydim?

 Türkiye denkleminden bakınca “bunlar Kürdistan’ı ilgilendirmez” motivasyonu ile AKP’nin gerici adımlarına sessiz kalanlar Türkiye’deki patlamalarda, bombacılarla adı anılan kentin, Adıyaman’ın, nerde olduğunu tekrar düşünmeli. (Sanırım burada da Kürdistan demeliydim)

9 Şubat 2013 tarihli haberlerde Demirtaş’ın ““Yakın olduğumuz AKP’dir. Bire bir örtüşmüyor, ancak yakınlaştığımız parti AKP’dir.” Açıklamasını anımsıyor musunuz? Başkanlığın önünü açan referandumlardaki susuşları, anayasa tartışmalarından arka çıkmaları? 

Kürdistan’da başka bir hava esiyor. Ve esen havada Öcalan’ın 28 Şubat 2013’te İmralı buluşmasının akabinde Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan tarafında aktarılan açıklaması etkili: “Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız başkanlık ABD’deki gibi olmalı, devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi.”

Kürt vekiller 2011 yılında meclisi boykot ederken tavrını belli etmişti zaten Leyla Zana, boykot anlamsızdı ve vekiller bu tuhaf işten vazgeçip yemin etmeliydi.

30 Haziran 2012 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede “Başbakanın bu işi çözeceğine inanıyorum” diyen Leyla Zana o gün neyse 2013 Haziranında da oydu. İnanıyordu besbelli. 

O görüşmede Erdoğan’ın kendisine hediye ettiği fular için ” beni tahmin edemeyeceğiniz kadar mutlu ettiniz” diyen Zana’nın yaşadığı Türkiye’de insanlar puşi taktıkları için tutuklanıyordu. 

Zana bugün yaşanan acıların ardından Tayyip Erdoğan’a bir eleştiri olarak “olay yerine karanfil bırakmak yetmiyor” demişti. Bence artık yemini Türkçe ya da Kürtçe okumak da yetmiyor. Neye el kaldırdığınız neye onay verdiğiniz önemli. 

Durum odur ki “barış” meselesini Hasan Cemal’in, Bejan Matur’un liberal sofrasına meze yapacağız. Buna nasıl izin verebiliriz? 

Soru basit. AKP’nin Kürdistan şubesi adaylarla mı çözeceğiz sorunu?

Mecliste Altan Tan ile mi varacağız sonuca?

Sorun mecliste değil ki. Orayı işletende. Kürtlerin başka sorunları var Leyla Hanım. Bunu en iyi siz bilirsiniz. Kürtler yurtsuz. Sahipsiz. 

Ama Kürdistansız oldukları için değil. Türkiye’de Türk emekçiler neden “yurtsuz” ise aynı nedenle yurtsuz.

1991’deki yemin sırasında Leyla Zana’nın düzeltme konuşmasındaki bakışını unutmadım demiştim. O çaresizlik miydi sahipsizlik miydi bilmiyorum ama 2015 yemininde yoktu ondan eser. Yerine Kürtçe yemin edilirken locada oturan Tayyip Erdoğan’a ithafen okunan cümleler ve kendinden emin bir bakış vardı. 

Bunu da unutmayacağım.    

Boş verin Leyla Hanım. Barzani, PKK ve Tayyip üçgeninde mekik dokuyup, özelleştirmeleri ve gerici yasaları ile her geçen gün “demokratikleşen” mecliste yer almamanız bence daha evladır. 

Evla deyince de aklıma Uğur Işılak geldi ya. Neyse.