Kürtleri kim 'temsil' edecek?

Kürt halkını dünden bugüne “temsil” etme söylemi ile etmediğini bırakmayan düzenin icraatlarına gelmeden önce şu “temsil” etme meselesine bir bakalım isterseniz.

“Beynelmilel Usulü’t-Temsil ve İskân-ı Muhacirin” yani günümüz Türkçesiyle; Göçmenlerin İskanı ve Asimilasyon Yöntemleri sermayenin diline çöküş yıllarında, 1918’de girdi. 

1925 yılına gelindiğinde karar altına alınan Şark Islahat Planları kapsamında ise bu sefer esas hedef olarak Kürtleri “temsil” etmek vardı. 

Örnek olsun, Çankırı Mebusu ve Meclis Başkanı Abdülhalik Renda’nın raporunda geçen Şark Islahat Planı'na ilişkin bazı öneriler şöyleydi: “Menzil hatlarına Türk yerleştirmek, Türk olmağa (temsiline) zorlama (ağırlıkla Fırat’ın batısı: Malatya, Maraş vs kastediliyor), Demiryolu Politikası (hat boyunu Kürtlerden arındırma), Sıkıyönetim yoluyla asimilasyon, aşiret reisi yerine hükümet gücü (yerel güç unsurlarının bertarafı), hükümet binaları (bahsi geçen aşiret reislerinin ihtişamını gölgeleyecek hükümet binaları inşa etmek), Şark Hizmeti Mecburiyeti” bunlardan bazılarıdır. 

1925 yılında alınmış kararla 2015’i yönetmek hiç şaşırtıcı değil.

Kürtleri asimile ya da eski kullandığı haliyle temsil etme meselesi dünden bugüne padişah hükümetlerinden burjuva hükümetlerine kadar tüm süreçlerin gündemlerinden birisi olagelmiştir. 

Ancak burada AKP’yi farklı bir yere koymak gerekmektedir. AKP dünden bugüne alışılagelen asimile yöntemlerinden farklı bir yol haritası belirlediği için ilk zamanlarda bir akıl dağınıklığı yaratmayı başarmıştır. Geleneksel asimilasyon yöntemlerinden, inkâr ve imhadan farklılaşarak bir “kopuşu” gerçekleştiren AKP, düne kadar inkâr edilen Kürt kimliğini İslam kimliği ile birleştirerek ele alıyordu. Kürtler, AKP çizgisinde olduğu müddetçe “Kürt’tü”. Bunun dışında yine her şey olduğu yerde duruyordu. Mevzu bahis Kürtlere yapılan saldırılar ve katliamlar olunca bir sürekliliği temsil ediyordu AKP. Roboski, Lice, Kobane eylemleri bir yana,  Kürtçe konuşma ve yazmaya göreli olarak serbestlik tanınmış olsa da eğer yazdıklarınızla AKP’yi rahatsız ediyorsanız “bilinmeyen bir dilde” yazdıklarınızdan dolayı tutuklanabiliyordunuz aynı zamanda.

Dünden bugüne Kürtleri temsil ya da günümüz Türkçesiyle asimile etmek için kullanılan birkaç geleneksel yöntem akla gelmektedir.

İlki dinci gericilik; eğer Kürt halkının kültürel değerleri siyasal İslam ile ifade edilecekse herhangi bir sıkıntı yoktu çünkü zaten İslam’a göre millet olan zillet olacaktı ve aslolan ümmetti. Kürt halkının kültürel ve tarihsel değerleri dini argümanlarla aktarıldığı müddetçe bir problem yaratmayacaktı. 

AKP’nin TRT Kurdî konusundaki rahatlığı tam da bu noktaya dayanmaktadır. Roboski’de kaçakçıları vurduğunuzu Kürtçe ifade etme “özgürlüğümüz” vardı artık. Bu meselede bugün gelinen noktada Kürt halkına karşı saldırılarda çekinmeyen IŞİD, ÖSO ya da Hizbulkontra aynı motivasyonlarla hareket etmesi gözden kaçmamalıdır.

İkinci düzlem ise etkilerini dolaylı olarak gördüğümüz ve Kürtler için siyasetle dirsek temasında olanlar açısından önemli savrulmalara sebep olan sosyalist dünya görüşüne koyulan mesafedir. Etkileri dolaylı ve fakat en önemli başlılardan birisidir. Bu çoğu zaman liberal saldırılar ile kendini göstermiştir. Ama son düzlemde yaşanan örneğinde ise adına Türkiyelileşme dediğimiz bir örnekle yaşanmıştır. 

Kürt siyasi hareketi Türkiyelileştikçe sosyalist siyaset ile arasında mesafe tayin etmiştir. Ancak Kürt siyasiler bu duruma olan tepkilerini sosyalizm ile aralarındaki mesafeye değil, Türkiyelileşme olgusuna tepki üreterek ele aldığı için Kürt sağı güçlenmiştir. Dünün sosyalistinin bugünün ulusalcı olması biraz da bu nedenledir. İmama kızıp orucu bozmaya benzer. Sosyalizmle arasındaki mesafeyi mitinglerde gördüğü ay yıldızlı bayrakta somutlayan bir birey, sosyalizme değil Kürt milliyetçiliğine, burada da Barzanici biri hatta oturmuştur zamanla.

Dünden bugüne hükümetlerin önemli dertlerinden biri yukarıda da ifade etmeye çalıştığım üzere Kürtleri asimile yani eski tabiriyle temsil etme üzerine somutlanmıştır. Bunu hayata geçirenler üzerinden ise Kürt olmak ya da olmamak gibi bir ayrım da gözetilmemiştir. Bu kimi zaman Lozan’a Kürtleri ve Türkleri temsilen katılan İnönü ile; kimi zaman Kürt kökenli cumhurbaşkanı diye öne çıkarılan Özal ile yapılmıştır. Mesele Kürt olup olmamaktan ziyade sosyalizm ile aranızda koyduğunuz mesafe ile ele alınmıştır. Çünkü bu mesafeden doğan siyasal durumlar solcusunun Kürt sağına, sağcısının ise siyasal İslam’a kaydığı geçişken bir zemini yarattı.

Temsil etmek için hükümette ya da mecliste olmak bir şeyi değiştirmedi. Mesele Kürtçe ya da Kürt kimliğinin ele alınışı ile yetinilebilecek bir durum olsaydı Kürt halkına yapılan zulmü Kürtçe seyredeceğimiz bir devlet kanalına fit olurduk çünkü.