Kürt Kültürü ve Aydınlanma Hareketi

Geçtiğimiz günlerde deklere edilen Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi Türkiye’nin siyasal ikliminde kritik bir yere oturuyor.

Çağrı hem bu toprakların siyasal mücadelesindeki bir ihtiyaç hem de iktidarın gerici ve piyasacı saldırılarına bir karşı çıkış olarak okunabilir.

Peki, aydınlanma çağrısı, Kürt kültürü-tarihi ve bunun günlük hayattaki bir farklı yorumu olarak Kürt halkının yıllara yayılan mücadelesi açısından değerlendirildiğinde nereye oturacak? Nasıl bir boşluğu dolduracaktır?

Geleceğe taşınacak neler var geriye dönüp bakınca bu alanda?

Önce bugünden başlayalım.

Zira bugün tablo karanlık ve karmaşık görünmektedir. Kürt halkı bugün Irak, İran, Suriye ve Türkiye denkleminden bakıldığında gerici bir kuşatma altındadır. Ve ne yazık ki Kürt halkı adına mücadele veren unsurlar, İslamcı çeteler ile karşı karşıya gelse de dinci gericiliğe karşı verdikleri mücadele aydınlanmadan farklı bir yere düşmektedir.

Bir mücadele alanını sadece karşıtıyla tanımlamak eksik olacaktır.

Aydınlanmacılık sadece IŞİD karşıtlığına indirgenemez. Verili örneklerde görüldüğü üzere salt IŞİD karşıtlığından Charlie Hebdo sağcılığı da çıkabiliyor, etnosentrik yaklaşımlar da. Ayrıca bugün ABD’sinden AKP’sine (ya da al birini vur ötekine) IŞİD’e karşı çıkmayan kaldı mı?

Tablo az önce de değindiğim gibi; karanlık ve karmaşık.

 
Örnek olsun IŞİD’e karşı mücadele veren bir özne İslamcı adaylar ile Türkiyelileşebiliyor. Haksız sayılmazlar da. Türkiye bugün İslamcı bir cenderenin içinde… Gittikçe Türkiye’ye benziyorlar.

Ya da Marksist Kürt şair Cegerxwîn adına yapılan kültür merkezinde Demokratik İslam Konferansı devam etmekte. Hendek direnişi için Medine Savaşı örnek gösterilmekte. Sur’dan aldığı oylarla meclise giren Altan Tan bugün tekke ve zaviyelerin açılması için girişimlerde bulunmakta. Ellerinde Kuran taşıyan siyasiler miting alanlarında boy göstermekte ve Kürt halkının tek derdi bir “hazretin” Kurdî mi yoksa Nursi mi olduğuymuş gibi gösterilmektedir.

Gericilik ve İslamcı siyaset bugün Kürdistan’ın pek çok bölgesinde baskındır. Ya da başka bir deyişle aydınlanma başlığında bugün pek çok yerde bu mücadele fersah fersah geriye düşmüştür.

Ve fakat mesele bundan ibaret değildir.

Bu topraklarda aydınlanmacılığın ve ilericiliğin birikimi kök salmıştır bir yanıyla. Bakacağımız yer burasıdır. Burada umut ve insanlığın ortak paydası mücadele vardır.

İlk Kürtçe romanda sömürenlere ve ağalara başkaldıran çobanın şel û şepik kıyafetiyle boy gösterdiği insanlığın ortak kürsüsü SSCB deneyimi vardır.

İlk Kürt sinemasında Kürt ve Ermeni halklarının kardeşliğinin atıldığı tohumlar yeşerir.

Cegerxwîn, şiirlerinde haykırır seydalara ve mollalara; “ey imam günde beş vakit çağrı yaparsın da üç vakit doyuramazsın karnımızı” diye.

Şam’da aydınlık yüzlü bir adamın, Celadet Alî Bedîrxan’ın, çıkardığı ilk modern Latin grafikli dergi Hawar vardır.

Musa Anter’in “ey Allah’ım artık yeter” haykırışı, Mizgin Tahir’in operası, SSCB’de ortaya çıkan Kürtçe modern müzik, insana insan gibi sağlık hizmeti verdiren ve hasta-hekim ilişkisini bir veteriner hekimlik hizmetinden çıkaran anadilinde sağlık deneyimi, kara tahtanın önünde alaca bir fenerle okuma yazma öğrenen savaş mağdurları, Ahmedê Xanî’nin dizelerinde Newroz ve Şêrko Bêkes’in seslendiği radyo dalgalarında “burası devrimin sesi” çağrıları vardır.

Kürt aydınlanma tarihinin portreleri bir araya gelince karanlık ve karmaşık tablo sadeleşmektedir.

Umut buradadır.

Umut tekke zaviyeler için kapı kapı gezen vekillerde değil, “şiirimin tek bir dizesini otuz bakanlığınıza değişmem” diyen Kürt şairin kalemindedir.

IŞİD’in zulmünden kurtulan kadının kara çarşafı yırtıp atışını anımsayın.

Bakmayın yobazın karanlığına. Artan karanlık doğacak güneşin habercisidir.