Bir özrün kabahati: Dersim

Daha önce de aynı filmin Diyarbakır versiyonunu izlemiştik. Kim gidebilir kıyasıyla başlayan seçim mitinglerinde,  Diyarbakır'da saf iane polisten oluşan kalabalıklara çekilen nutukların seçim zaferi olarak servis edildiği olmuştu. Dönemin bir de sloganı vardı; Gidemediğin yer senin değildir!

Aynı filmi şimdi de Dersim üzerinden izliyoruz. Gidemediği yerden vurulmaya çalışılan  muhalefet ve "ben de gidebilirim" ile karşılık bulan bir zemin. Bu zeka ile siyaset değil Monopoly oynanır ancak.

Nedir mesele? Dilerseniz önce başa saralım bu filmi...

AKP'nin bir dizi açılımlarının ardında denk düşen Alevi açılımının çıktılarından biri olarak tezahür etti Dersim'e yapılan bindirilmiş kıtaların seferleri. Kürt açılımı ile birlikte Alevi açılımı konusunda atılacak adımda Dersim önemli bir etaptı. Kuzey Kurdistan'daki tek Alevi yoğunluklu yerleşim Dersim yöresiydi. AKP'nin attığı taş kuşu vuracak olursa eğer bu bir taşla iki kuş edecekti. 

Bahsi en hassas noktadan açtılar; 1938.

Özür dilemeliydi dönemin sorumlusu olarak CHP. İşte en çok buradan bastırdı AKP. Öyle ya akıl alacak şey değildi hem CHP döneminde zulmü görüp hem de o partinin kendisine oy vermek. Kimilerine göre de o dönemin CHP'sinin bugünkü versiyonu olan AKP özür dilemeliydi.

Dilediler bir bir. Önce gaz bombaları ve polis orduları ile kuşattılar Dersim'i. Ardından tedirginliği gözlerinden okunan bir kaçamakta "Tunceli'de olmaktan"  duydukları mutlulukları ifade ettiler. Ve zafer müjdelendi haber servislerine; "başbakan hazretleri Tunceli'deydi".

Çözüm sürecinin en temel özelliklerinden biri, daha en başındaki operasyonlar ve katliamlarla birlikte kendini açık etmişti.

Evet, yakıtı insan canı olan bir çözüm süreci, yolunda mesafe kat ederken çatışmasızlığı barış süreci, sermayenin Kürdistan'da serpilmesini de özgürlük olarak tanımlıyordu. Kürdistan'da bunun için elini ovuşturan Kürt Hizbullahı iken, geri kalan yerlerde de ülkücü çeteler üstüne düşeni yapabilecekleri gösteriyordu. 

Çözüm sürecinden doğacak herhangi bir pürüz en çok bu faşist cenahın işine yarayacaktı. Dersim'e gitmek Bahçeli için hiç bu kadar cazip olmamıştı sanırım. Yani zamanlama manidar.  Bahçeli'nin Dersim'in "doğal güzelliklerinden olan kamu binalarını" kaçak göçek gezmesinin nedeni buydu. 

AKP’nin canına minnet. Faşist deyince akla kendilerinin değil de MHP’nin geldiği durumda hem bir sınır çizmiş hem de Kürt açılımına yeni bir makyaj yapmış olacaktı. Mesajın derdi netti; AKP bir MHP değildi en azından!

Kimin özür dileyeceği tartışmasından gelinen nokta budur. 

Aklınız alıyor mu? Gericilikle, yobazlıkla, zorunlu din dersi ile, toplumsal hayattaki baskılarla Alevileri teslim almaya, diz çöktürmeye çalışan AKP ve tüm bu nedenlerden dolayı tek çıkış yolu olarak görülen şey "laik" CHP. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme bu olsa gerek!

Peki MHP'yi nereye koyacağız. Maraş'ın, Çorum'un Sivas'ın faili kalkmış Dersim'de ben de varım diyebiliyor. Akla ilk gelen soru konvoyun geçtiği yerlerdeki evlerin kapılarına işaret koyup koymadığıydı.  

Neyse ki Dersim bundan ibaret değil. Bir de Dersim'in yiğit insanları vardı.

Ama buraya da küçük bir not daha ilave etmeli. 

Davutoğlu ile Bahçeli'nin Dersim seferleri ile birlikte bir şey daha kazındı hafızlara; Davutoğlu'nu samimiyetsiz, Bahçeli'yi de faşist olarak tanımlayanlar çıktı ortaya. Sanki birinin diğerinden farkı varmışcasına...

Dersim’de Bahçeli geliyor diye insanları sokağa çağıranların Davutoğlu için neyi beklediklerini merak ediyorum doğrusu. Selamsız köyü bandosu değil ya bu, Dersim halkıydı. Kaçamak hoşgeldinlere eyvallahı olmayacaktı. Davutoğlu geldiğinde de meydanı boş bırakmayanlar oldu elbette.

Çözüm süreci diye hiç bir şeye sesini çıkarmayanlara inat boyun eğmeyen Dersimliler net bir mesaj vermişti.

Dersim, daha geçtiğimiz günlerde Pülümür vadisindeki şehitlik açılışında Dersim'in giriş ve çıkışlarını kapatanlara, 1 Mayıs günü Dersim'de Abdurrahman Dilipak ile yan yana durmaktan herhangi bir beis görmeyenlere, Kobanê eylemlerinde 40 kişinin canına kast edenlere, Roboski'de katledip Van depreminde zulmedenlere, zorunlu din derslerine, hırsızlara, fıtratında yobazlık olanlara hem Davutoğlu'na hem de şürekasına boyun eğmiyoruz demiş oldu.

Hükumetin formülü basitti; diz çökerseniz özür de dileriz...

Eksik olsun! İnsan onurlu yaşadığınca insan, başkaldırdığınca değerlidir. 

Saraylarınız sizin olsun, Munzur, Dersim'e yeter...