3. yılında Rojava Devrimi: Var mıydı yok muydu neydi ne oldu?

Rojava Devrimi olarak adlandırılan ve 19 Temmuz tarihli yıl dönümü kutlamaları esasen 19 Temmuz 2012 tarihindeki Kobanê’nin PYD yönetimine geçişinin adıdır. Bu adım ile başlayan süreç 2014'e gelindiğinde Efrin, ve Cızire Kantonlarının da ilanı bir bütün olarak “Rojava Devrimi"nin kıvılcımı oluyordu

Suriye’de yıllardır sürmekte olan emperyalizm destekli gerici saldırılar, Şam yönetiminin kimi kademelerde ve yerelliklerde gücünü ve etkisini kaybetmesine neden oldu. 2011 yılında Rojava bölgesindeki askerini gücünü kaybeden Esad’ın bıraktığı boşluğu, Kürt güçleri doldurmaya başlıyordu. YPG (Yekineyen Parastina Gel: Halk Savunma Birlikleri) bu dönemde askeri ve siyasi örgütlenmelerini arttırarak bölgeyi gerici çetelerin müdahale alanından korumaya çalışıyordu. 

Bu çalışmalar 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobanê’nin Kanton ilanıyla zirveye ulaşmış ve Esad ile ÖSO dışında bir belirlenime doğru adım atmıştır. Bu adım başlangıç itibariyle emperyalizm belirlenimli gerici yapılara ve Şam yönetimine koyduğu mesafe ile birlikte dik duruşuyla beğeni ve takdiri üstüne toplamıştır. 

DEVRİM TARTIŞMASI YENİDEN

19 Temmuz 2012 ile başlayan sürecin adıyla birlikte Kürt tarihinde çok da yer etmeyen bir kavram, “Rojava” da tekrar siyasetin gündemine oturuyordu. Rojava Kürtçe’de “Batı” manasına gelir. Bu da tam olarak Kürdistan’ın batısı olan bugün Suriye’nin kuzeyine denk düşen toprakları tarifler. Yani Rojava bir yerleşim yerinin, kentin adı değil, o illerin, yerleşimlerin bölgesel tarifinin adıdır. Burada gerçekleşen dönüşümlerin adı da Kürt Siyasi Hareketi tarafından “Rojava Devrimi” olarak adlandırıldı. 

2012’den IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı 2014’e kadar geçen süreç içerisinde Kürtler artık kimliklerine kavuşmuş ve kendi kültürlerinin ışığında yeni bir atılımı inşa etmişlerdi. Kürtler anadilinde eğitim görmeye başlarken kantonlarda yaşayan diğer etnik grupların da dillerine ve kültürlerine yer veriliyordu. Pek çok üretim artık Kürtçe yapılırken dünyaca ünlü yapıtlar da Kürtçe'ye çevrilmek üzere ele alınıyordu.  Benzer atılımlar sağlık, hukuk ve ekonomide alanında da hayata geçiriliyordu. 

Buradaki atılım sözcüğü, Kobanê ziyaretimizde süreci ve durumu daha iyi tarif ettiği düşünüldüğü için bizzat Kanton yöneticileri tarafından dile getirilmiştir. 

Ancak kamuoyunda ifade edildiği haliyle “Rojava’da yanaşanlar bir devrim midir?” sorusunun etrafından dolaşıldığı görülmektedir. Bu soruya verilen cevap Kanton yetkililerince net ve samimi olmakla beraber, kamuoyuna duyurulduğu haliyle kafa karıştırıcıdır. Başlangıcında “devrimci” dönüşümler olmakla beraber mesele Marksist açıdan bir devrim tanımından bir hayli uzaktır. Devrimci irade ya da devrimci dönüşümler devrimin kendisiyle aynı kefede yer alamayacak kadar farklı ve başka şeylerdir. Kısaca, soyutun resmi ile soyut resim aynı şey değildir. 

Rojava’da üretim araçları işçi sınıfının iradesine geçmemiş, üretim bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda örgütlenmemiştir. Kimileri bunun önündeki yegane engelin savaş koşulları olduğunu söyleyebilir. Ancak YPG’nin programı ve Rojava Anayasa’sı da devrimci bir tariften uzaktır: bir devrim programı değildir. 

En basit ifadesiyle, sınıfların yer değiştirdiği ve işçi sınıfının egemen olduğu bir tariftense, yaşanabilir, sürdürülebilir, insanca var olunacak bir tarif yapılmaktadır. Bu duruma savaş koşullarında elden gelenin bu kadar olduğu yorumu yapılabilir. Bu anlaşılabilir de bir durum aynı zamanda. Ancak mesele elden gelenden ziyade bir programın ve hattın tarif ettiği yerdir. Rojava Anayasası’nı hareketin bir programı olarak baz alacaksak ileriye dönük böyle bir iradenin olmadığı da anlaşılacaktır.  Bu ne yapılanları görmezden gelir ne de yapılana devrim tanımı yapmaya yeter.

Bu tartışmaların en yoğun olduğu dönem ise Rojava’nın kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştığı, gerici saldırıların da Rojava’dan püskürtüldüğü dönemdir. Bölgede üretilen yeni projelere uymayan ve sözde Suriye Devrimi’ne destek vermeyip kendi yolunu çizen Rojava yönetimi, IŞİD ile hizaya getirilmek istenecekti. 

IŞİD SALDIRILARI, KOALİSYONLAR, PEŞMERGE DESTEĞİ VE ROJAVA
2012’de Rojava’da ayağa kalkan Kürtler, AKP tarafından PKK’ye karşı bir alternatif muhatap heyecanı yaratırken diğer yandan da IŞİD’e destek sunularak ortadan kaldırılması gerektiği düşünülen bir olguydu. 

Bu yaklaşım Kürt tarihinin bir cilvesi olarak Barzani için de benzer durumdaydı. AKP, IŞİD’e destek sunup bir terör örgütü olarak tariflemiyorken, Barzani’de Rojava sınırına hendekler kazarak Rojava’yı yalnızlaştırma projesine destek sunuyordu. Geriye ise IŞİD ile baş başa bırakılan bir halk kalıyordu.

2014 Temmuz ayında Kobanê’ye başlayan IŞİD saldırıları hem YPG’nin gücünü tartıyor hem de olası müttefiklerini gözlemliyordu. Bu kısa aralıklı şiddetli çatışmalar daha çok sınır köylerinde gerçekleşiyordu. 

2014 Eylül ayında şiddetlenen çatışmalarla IŞİD Kobanê’ye kadar sokulmuş ve pek çok köyü de ele geçirmişti. Özellikle ele geçirdiği kritik köprüler ve geçitlerle YPG’yi Kobanê’de yalnızlaştıran IŞİD, Ekim ayı geldiğinde 354 köyün 350’sini ele geçirmiş durumdaydı. 

Ekim ayında Kobanê merkezinin yarısından çoğunu ele geçiren IŞİD Miştenur tepesine bayrağını dikmişti ve YPG’nin elinde birkaç mahalle ve Kanton yönetim binası ile YPG karargahı dışında birkaç bina kalmıştı. 

2014 Ekim ayının sonunda ABD, Fransa ve Ürdün kuvvetlerinin oluşturduğu hava saldırısı IŞİD’le ölümü gösteren koalisyon güçleri sıtmaya razı etmeye başlamıştı. 

Öncesinde Rojava’ya hendekler açarak ve yardımların geçişini engelleyerek karşı duran Barzani ve Rojava’ya saldılar düzenleyen ÖSO bir müttefik unsur olarak Rojava’da yer almaya başlıyordu.

19 Temmuz 2012 Rojava “atılımıyla” birlikte bağımsız bir hat çizen YPG yönetimi, Esad karşıtı ancak ÖSO ile de temas kurabilen bir özne durumuna gelmişti. 

2 Şubat 2015 tarihine gelindiğinde IŞİD geride bir enkaza dönüşmüş kent bırakarak geri çekildiğini duyurmuştu. Geride ne kazanılmış ne de kaybedilmiş bir kent vardı. Emperyalist hava güçleri, IŞİD’e teslim etmediği Kobanê’yi YPG’ye de “yar etmemişti”. Geride bir enkaz kalmıştı.

Başlangıçta Barzani’den uzak olan Rojava’ın bu tavrı zamanla Perşmerge güçlerinden destek istenecek duruma itilmiştir. ÖSO’ya karşı savaşarak kurulan Rojava kantonları, ÖSO desteğine muhtaç bırakılarak IŞİD’e karşı taraf yapılmıştır. Eşme köyüne taşınan Şah Süleyman mezarı ile TSK-PKK iş birliği tarif edilmiştir. Dişiyle tırnağıyla örgütlenen bir süreçten emperyalistlerin moda dergilerine kapak olan bir figüre dönüşmüştür.

ABD, YPG’ye kenti savunacak kadar destek vererek, AKP’nin kılını kıpırdatmadığı, dünyanın görmezden geldiği bir katliam yaratarak YPG üzerinde baskı kurmuştur. 

Burada geriye bir çözüm yolu olarak ne önerilmeliydi ya da ne yapılmalıydı sorusu kalıyor. Bunun en basit cevabı “ne yapılmamalı” üzerinden deneyimlenen örneklerde mevcuttur. Hendek kazan Barzani kahraman, IŞİD’e destek veren AKP TOKİ mimarı, IŞİD’in ikiz kardeşi ÖSO ise müttefik durumuna düşmüştür. Üstüne “Türkiyelileşme” de eklenince ortaya bugünün fotoğrafı çıkıyor.