Umutsuz solcuların ülkesi

Sosyal demokratların bile iktidar olabileceklerine inanmadığı bir ülkede solculuğun kolay olduğunu kimse iddia edemez. Tabii solculuktan sosyalizmin bu ülkede iktidar mücadelesi vermesini anlıyorsak...

Türkiye sol için zor bir ülke. Bu nesnel zorluk, solda yapısal bozukluklara yol açtıkça, öznel bir soruna da dönüşüyor. Türkiye solu, bu zorluğu kavrayamayıp koşullara teslim oldukça ya da bu zorluklardan kolayca sıyrılmanın bir yolunu aradıkça kendisi olmaktan vazgeçiyor.

Acı olan, teslimiyet veya kolaycılığın bir başarı da getirmemesi... Sol kendisinden vazgeçtiği zaman başarılı olmuyor. Bu tür arayışların tarihinin başarısızlıkların tarihi olması teorik bir doğruyu tarihsel olarak da kanıtlıyor.

Türkiye umutsuz solcuların ülkesi. Bu ülkenin tipik solcusu ne yazık ki bu topraklara inanmıyor. Bu ülkede bir geleceği olduğunu düşünmüyor. İşçi sınıfı ve halkına güvenmiyor.

Bir bütün olarak solu ve solculuğu terk etmek bu durumda verilecek en doğal tepki olsa gerek. Döneğimizin bu kadar çok olması bundandır ve belki meşrudur da... Nihayetinde, solculuğu terk edenlerle yollar ayrılmıştır. Artık iki ayrı dünya söz konusudur. İnanmayan bir insan olarak kendince doğrusunu yapmıştır. Ama inanmayanlar kendilerince solda durmakta ısrar edince sorunlar başlıyor.

Solculukta inanç asla metafizik bir olgu olarak kavranamaz. Marksizm tarihin yasalarını çözümlerken insanın öznel faaliyetini hiçbir zaman yok saymaz. Tam tersine, insan dünyayı kavramak istiyorsa, işe onu değiştirmeye çalışarak başlamak zorundadır. Bu ikisi ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla, solcunun inancından söz edeceksek, metafizik bir inanıştan değil, dünyayı değiştirme iradesiyle, bu dünyaya dair kavrayışın birlikteliğinden yola çıkmamız gerekir.

Türkiye'ye dair bir inancı tartışacaksak da, Türkiye'yi değiştirme iradesiyle, Türkiye'yi anlamayı birbirinden ayıramayız.

İnanmayan solcuların sorununun tek yönlü olduğu hiç düşünülmesin. Örneğin, inançsızlık söz konusu olduğunda ilk akla gelenin irade eksikliği olması aslında yanıltıcıdır. Türkiyeli solcu bu ülkede neyi değiştirmeye çalışarak işe başlayacağını bilmediği için de irade eksikliği çekiyor.

Bizim tipik solcumuz bu ülkede nereye dokunacağını, neyin değişebileceğini bilmediği gibi neyin değişmeyeceğini de bilmiyor...

Türkiye solunun başarısızlıklarla dolu tarihi de ona yardımcı olmuyor. Oysa, o başarısızlıkların pek çoğunun aynı nedenle yaşanmış olduğu gerçeğinin hep üzerinden atlanıyor.

Bu ülkeyi anlamamanın, Türkiye'yi kavrayamamanın en karakteristik göstergesi sol açısından hiç değişmez aslında. İşe hep ama hep bu toprakların değerleriyle barışmak iddiasıyla başlanır, halkımızla, tam da halkımızın durduğu yerde buluşmaya çalışmakla devam edilir.

Bu memlekette laik bir siyasi projenin hiç şansı yoktur mesela. Hiç durmadan laiklik diye bağıranlar dahi, inançlara saygı adı altında, Müslümanlara şirin gözükeceğiz diye dinsel alanı sivil topluma ve cemaatlere bırakmaktan çekinmez. Bunun laikliğin ölüm fermanı olmasının, laiklikte ısrar etmeyen bir siyasi hattın solda kalamayacağının bir önemi yoktur. Müslümanlarla barışmak deyince ilk akla gelen budur. Üstelik, tarih boyunca, bu yöntemle Müslümanları kapsamayı başaran bir örnek de yoktur.

Türkiye'yi değiştirme iradesiyle kavramak ve anlamak işte bu yüzden önemlidir. Aynı örnek için Türkiye'de sosyalizmin geniş ve Müslümanları da kapsayan bir toplumsallığa ulaşmasının tek yolu ödünsüz bir laiklikte ısrar etmesidir. Sol ile samimi dinsel inanç sahiplerinin buluşabileceği tek zemin dinin tamamen siyaset ve toplumsal yaşantının dışına çıktığı laik bir zemindir. Laikliği sulandırmak, solu toplumsallaştırmadığı gibi, gericiliğin önünü açtığı için bilakis solun toplumsallaşma kanallarını tıkayacaktır.

Yalnızca laiklik için değil her konuda böyle bu. Sol, işçi sınıfının öncülüğü, kamuculuk, anti-emperyalizm gibi solu sol yapan temel konularda taviz veremez, bu başlıklarda eğilip bükülemez. Üstelik bu konularda taviz vermek, solun toplumsallaşmasının da önünü açmaz.

Sosyalizm Türkiye'de ciddi ve gerçek bir seçenek. Onlarca yıldır sistematik olarak gericileştirilmiş bu zorlu ülkede sosyalist seçeneği toplumsallaştırmakta ciddi engellerle karşılaşmamız son derece doğal...

Ama bu engelleri aşmanın yolu solu sol yapan değerlerden vazgeçmek değil. Sol kendisini var eden değerlerden vazgeçtiğinde ne sol olabiliyor, ne de toplumsallaşabiliyor.

Türkiye'de sol, bu ülkenin gericilikle sakatlanmış suretiyle barışarak değil, bu toprakların ilericiliğe doğru uç veren, aydınlığa göz kırpan değerlerine sahip çıkarak geniş kitleleri kucaklayacak.

Türkiyeli solcu kendine güvenmeyi öğrensin artık. Kendisine güvenmeyene başkası niye güvensin... İlk fırsatta kendisinden vazgeçmeye niyetli olanın peşinden bir başkası neden gitsin...