Türkiye'nin şeriatla yönetilmesine kim karar verecek?

AKP uzun iktidarı boyunca hep aynı şekilde siyaset yaptı, hedeflerine doğru benzer biçimde ilerledi. AKP ısrarla karşısındakini geri çekilmeye zorlar. Düşmanı geri çekildikçe de daha fazlasını ister. Çünkü bir kez dahi olsa geri çekilebileceğini, taviz verebileceğini görmüştür artık. Devamı gelecektir.

AKP'yi durdurmanın tek yolu ona teslim olmamak, boyun eğmeyeceğini göstermektir. Taviz verme ihtimalinin olmadığını anlamasını sağlamaktır. AKP'nin iki kez deneyip giremediği ve şimdi yine hedefte olan ODTÜ bunun örneğidir. Tekel işçilerinin Erdoğan'a ter döktürmesinin nedeni budur. Haziran Direnişi yükselirken AKP karşısındaki tavizsiz tutum belirleyicidir. Erdoğan'a karşı kim kazandıysa böyle kazanmış, kim AKP'ye geri adım attırmışsa bu şekilde attırmıştır.

Geri adım atan ise bugün Beyaz'ın düştüğü duruma düşer. Önemli olan Beyaz'ın zaten dik durmasının imkansız olması değildir. Evet imkansızdır, ama Beyaz'ın bugün yaşadıkları AKP'nin siyasi taktiklerini anlamak açısından mühimdir. Bir kez taviz veren ve paçayı kaptıran Beyaz'ın peşi her şeyiyle teslim olmadan bırakılmayacaktır. AKP'nin ayini Beyaz'ın üzerinde tepinerek bitecektir.

AKP Türkiyesi'ni bütünsel olarak karşısına almadan AKP ile mücadele etmeye çalışanların başına neler gelebileceğini merak edenler ise, birkaç yıl önce generallerin yaşadıklarına bakabilir.

AKP liderliğinin düşünü kurduğu ülkenin dinsel niteliği hep açıktı. Kimileri bunu görmezden geldi; onlara göre Türkiye'de şeriat tehlikesi uydurmaydı, laikliğe de ihtiyacımız yoktu.

Oysa AKP bu hedefinden hiç vazgeçmedi ve AKP Türkiye'yi tam boy dinselleştirmeden, gericiliği siyasetten toplumsal yaşantıya, hayatın her alanında hakim hale getirmeden durmayacak.

O zaman Türkiye'nin dinsel kurallarla yönetilen bir ülke haline gelip gelmeyeceğini AKP'nin tutumu değil AKP'ye direnen unsurların mücadele hattını nereye kuracağı belirleyecek.

Türkiye'nin şeriatla yönetilip yönetilmeyeceğine aslında Türkiye ilericiliği karar verecek.

Türkiye ilericiliği bu ülkenin geleceğini bu sapık zihniyetli gericilere bırakmayacaksa, bunun gereğini yapmalı ve mümkün olan her yerde gericiliğe karşı direnmeli.

Örneğin Cuma namazı genelgesiyle, tüm işyerlerinde Cuma namazı zorunlu hale mi getiriliyor, o halde kendisini ilerici görenler kararsız durmayacak, belirsizlikten faydalanmayacak, başka camiye gidermiş gibi yapıp eve kaçmayacak. O namazı kılmıyorsa bunu başka kılmayan insanlarla yan yana gelip o işyerinde kalarak gösterecek. Bunu yapmazsa o namazı kıldırana kadar yobazların peşinden ayrılmayacaklarını bilecek. Ya da Ramazanda veya çocukların din dersi gündeminde bundan farklı davranmayacak.

Aslında tüm bunlar daha büyük bir problemin alt başlıkları...

Laikliğin tanımladığı özgürlükler alanında dinsel bir inanca sahip olmak ile olmamak birbirine eşittir. Laiklik bir tür inanç özgürlüğüne indirgenemez, ancak siyasetin ve toplumsal yaşantının kurallarının dinden arındırılmasının koşullarından birisi inanç sahibi olmayanların haklarına sahip çıkmaktır. Bugünün Türkiyesi'nde inananlar haklarını sınırsız bir şekilde ve laikliğin aleyhine kullanırken inanmayanların hakları yok sayıldığı için Türkiye'de laikliğin savunusu, inanç sahibi olmayanların haklarını savunmakla başlamak zorunda. Türkiye'de bugün gericiliğe karşı mücadelede asla taviz verilemeyecek husus tam olarak bu işte.

İnanan ama Erdoğan gibi düşünmeyen, kendisini laik diye niteleyen kesimler için de öncelikli olan inanmayanlara sahip çıkmaktır. İnanmayanların hakları garanti altına alındığında, farklı inanış biçimleri de doğal olarak bu özgürlüklerden faydalanır.

Türkiye'deki herkes Erdoğan gibi yaşamak zorunda değil. Erdoğan'ın nasıl inanma özgürlüğü varsa başkalarının da inanmama özgürlüğü var. İnanmama ve hayatı da bu inançsızlığa göre düzenleme hakkının savunulması, Erdoğan'a karşı mücadelenin vazgeçilmez bir parçası.

AKP, Türkiye'nin dinselleştirmesi doğrultusunda çok yol aldı doğru. Ancak kritik bir aşamaya geldiğimiz bugünlerde ya sınırı tam bu noktaya çekeceğiz ve mücadeleyi bu eksende kurup bu noktadan geri adım atmayacağız ve kaybettiklerimizi de geri almaya başlayacağız. Ya da Erdoğan ve arkadaşlarının dinsel bir inanışı olsun olmasın, kendileri gibi düşünmeyen herkesi dinsel kurallara göre yaşamak zorunda bırakmalarına tanık olacağız.

Gericileşmeden ve dinselleşmeden rahatsız mısınız? Kendinizi, çevrenizi ya da ailenizi yobaz sapıklardan korumak mı istiyorsunuz? Aydınlık ve özgür bir Türkiye hayali mi kuruyorsunuz?

AKP'nin ne yapacağı zaten belli, dolayısıyla AKP'nin değil sizin ne yapacağınız önemli. Dinselleşmeyi durduracak, yobaz sapıkları kovalayacak, aydınlık ve özgür bir ülkeyi kuracak olan sizsiniz.