Şirin Payzın gibiler cahil de değil, salak da...

Habercilik ne zaman öldü? Ya da habercilik kaç kere ölür?

Dün gece Süleymancıların yurdunda çocuklar yanarak ölürken, habercilik de bir kez daha ölüyordu.

Ana akım medyada “tarikat” sözcüğü bir kez dahi kullanılmadı. Sabah olduğunda, facianın boyutunun gün ışığında ortaya çıktığını iddia edecek kadar salaklaşmış bir görüntü veren medya, hâlâ yaşanan olayın en önemli yanını görmezden gelmeye çalışıyordu.

Kimse salak değil... Kocaman gazetelerde köşe tutmuş, büyük kanallarda mikrofon elinde program yapan bu insanlar gazetecilik veya haberciliğin temel ilkelerini de biliyorlar. Ölen çocukların o yurda nasıl ve neden yerleştirildiğinin de herkes farkında.

Zaten böylesi bir çarpıtma ve haber gizleme bunların bilgisi olmadan yapılamaz. Medya neyi gizlemesi gerektiğini bildiği için haberin üstünü örtebiliyor ve haberi çarpıtabiliyor.

CNN Türk'te program yapan Şirin Payzın yangın yerinde can havliyle çocuğunu arayan velinin ne söylediğini veya ne söyleyeceğini bildiği için acılı yurttaşımızın sesini kesiyor.

Cahillik ya da salaklık yok burada. Habercilik kazayla ölmüyor, bilinçli bir cinayete kurban gidiyor.

Payzın dün gece yalnız değildi. Keşke öyle olsa... Dün gece Payzın'a onlarca meslektaşı katıldı. Kimisi haber yaparken daha en baştan bu çocukların neden orada olduğu gerçeğini gizledi, kimisi sosyal medyada önce yazdı, sonra sildi. Yurdun tarikata ait olduğu gerçeğinin gizlenemeyeceğini bilenlerin, “ben tarikat yurduna değil bu yurtların denetlenmemesine karşıyım” demeleri de daha az dramatik değildi. Onlara göre, Ensar Vakfı olayında çocukların yıllarca sistematik olarak cinsel istismara uğralamalarının nedeni de bu vakıf, bu vakfın düşünsel yaklaşımı veya siyasi ilişkileri değil, vakıf yurtlarının denetlenmiyor oluşuydu!

Bu çocukların tarikat yurtlarına yerleştirilmesini sağlayan AKP aslında görevini yapıyor, ama sonrasında bunları denetlemeyen AKP görevini yapmıyordu. Çocukların yanarak ölmesi veya cinsel istismara uğraması için tüm koşulları hazırlayan AKP ve bunları bizzat yapan tarikat yapılanmaları meşruydu, yalnızca tüm bu sürecin denetlenmesi gerekiyordu. Böyle düşünüyor ve bu şekilde haber yapıyorlar. Yangındaki ihmale odaklanırken, memlekette süren asıl yangını gözlerden saklıyorlar.

Dahası, yangındaki somut ihmallerin üzerine giderken dahi bu ihmalin kökenine inmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu yurttaki yangın merdiveninin çıkış kapısının kilitli olması, çocukların ölümle yaşamı ayıran o kapının arkasında can vermesi onlar için bir teknik ayrıntı yalnızca.

Bir haberci olarak o kapının kilidiyle, yurdun sahibi tarikatın dünya görüşü ve ahlak anlayışı arasındaki bağlantıyı sorgulamıyor. Çünkü ne yazık ki bu sorunun yanıtını da biliyor.

Habercilik hiçbir zaman yalnızca habercilik olmadı. Gerçeği arama ve bu gerçeği halka sunma faaliyetlerinin siyasetle hep bir bağı vardı.

Dün gece ve daha önceki örneklerde yaşanan habercilik skandallarının kökeninde siyasi bir problem var. AKP Türkiyesi ile uzlaşan ya da böyle bir ülke ile uzlaşma arayışında olan birisinin bugün “habercilik” yapma, gerçeği arama ve bu gerçeği topluma sunma şansı yok.

Çocuklar cinsel istismara uğrarken veya bir yurtta yanarak can verirken dahi böyle bu. Hatta bu gerçek en çok böylesine acı veren, çarpıcı olaylarda geçerli.

Habercilik hiçbir zaman yalnızca habercilik değil.

Çocuklar cinsel istismara uğruyor ve siz haber yapmıyorsunuz...

Çocuklar bir yurtta yanarak ölüyor ve siz gerçekleri halka anlatmıyorsunuz...

Habercilik yapmıyorken insanlıktan uzaklaşıyorsunuz ve haberci kimliğinizle haberciliğinizden dolayı anlayış bekliyorsunuz.

Böylesine büyük bir suça ortak olanlar sakın anlayış beklemesinler. Bunların unutulmayacağını bilsinler.

Çocuklar ölürken habercilik ölmüş çok mu diye de kimse sormasın. Evet çok sayıda neden var, ama çocuklar habercilik öldüğü için de ölüyor çünkü.