Sınav işkencesi sürüyor

Geçtiğimiz Pazar günü üniversite giriş sınavlarının ilki yapıldı. İlki deniliyor, çünkü bu yıl sınav sistemi bir kez daha değişti. Bu değişiklik katsayı tartışmalarının gölgesinde kalmış olabilir. Ya da bu sınavın geride kaldığını düşünen pek çok insanın belki ilgisini çekmemiştir. Şayet böyleyse, bu sınavla ucu bize dokunmuyor diye ilgilenmiyorsak, büyük hata yapıyoruz.

İlgilenmek zorundayız. Bu memleketin tüm gençlerinin geleceğini belirleyen böylesi büyük bir meseleye uzak kalamayız.

Pazar günü televizyonlara göz atma şansınız oldu mu? İstisnasız her kanalda, kendisine eğitimci sıfatını yakıştıran pişkin dershane patronları sınav hakkında ahkam kesiyorlardı. Soruları çözmeye çalışan öğretmenler değil konumuz, onlara patronluk yapan, sermayedarlar. Nasıl da mutlular, sözcüklerle anlatılmaz. Onlar için büyük bir gündü Pazar günü. Öyle ya, varlık sebepleri bir kez daha toplum önünde somutlanmıştı.
Hazırlıkların bitmediğini, şimdi çocuklarımızı ikinci aşamaya hazırlayacaklarını söylediler. Hepsinin ortaklaştığı diğer bir konu ise, hazırlığın son seneye sıkıştırılmaması gerektiğiydi. Sınav iki aşamalı olunca, kapsanılan konular artmış, bu konulara tek yılda hazırlanmak imkansız hale gelmiş. Gençlerimiz artık dört yıl boyunca dershaneye gitmelilermiş.

Kim bunlar biliyor musunuz?

Dershaneye borcunu ödeyemediği için intihar eden gencin katilleri... Ama onlar hiçbir şey olmamış gibi, televizyondan gözümüzün içine baka baka reklamlarını yapıyor, nasıl daha çok kazanırız bunun yolunu arıyorlar. İnsanların yoksunluklarından, içine düşürüldükleri zor durumdan faydalanmaktan hiç imtina etmiyorlar. Hasta sayısının artmasını bekleyen açgözlü hastane patronundan hiç farkları yok. Bu düzenin yarattığı asalaklar, kan emmeye devam ediyor.

Bu düzeni değiştirmeden bu asalakları yok etmenin bir yolu bulunmuyor.

ÖSS, YGS adı ne olursa olsun, Türkiye'de bu sınav düzeni acilen değişmeli.

Hep altını çiziyoruz, bu sınav sistemi bizim memleketimizde bir emekçi sorunudur. Sınıfsal farklılıklardan doğan bir sistem, bu farklılıkları derinleştirmeye ve kalıcı hale getirmeye devam ediyor. Üniversite kapıları emekçi çocuklarına kapatılırken, bu sınav ideolojik bir mekanizma işlevi de üstleniyor. Gençlerin en güzel çağlarında burunları sürtülüyor, soru sormaları, bu düzene karşı çıkmaları daha en baştan engellenmeye çalışılıyor. Bu sınav sistemi, kendisine tabi olmayanları yok ediyor, üniversiteye girişte ideolojik bir zar gibi davranıp, sadece istediği şekli verdiği gençlerin yukarıya çıkmasına izin veriyor.

Ben bir eğitimci değilim. Bu konuyla ilgilenmek için eğitimci olmak da gerekmiyor. Bu hepimizin sorunu.

Ancak Türkiye'de eğitimcilerin bu konudaki sessizliklerinin içimizi acıtması lazım. Sınav problemi, elbette büyük eğitim sorununun bir parçası. Peki ama bu büyük eğitim sorunu hakkında eğitimcilerimiz yeterince ses çıkarıyor mu? Bu konu etrafında, öğrencileri ve velileri bir araya getirmek için çaba harcıyorlar mı?

Bu sorunun yanıtı, geçtiğimiz yıl, bu iş için bir araya gelen öğrenci ve velilere eğitimcilerden ne ölçüde destek geldiğiyle doğrudan bağlantılı...
Üstelik bu konudaki çalışmaların sayısı da son derece sınırlı. Eldeki iyi çalışmaları görmezden gelmeyelim.

Ancak hepimiz gündemdeki tartışma başlıklarına kilitleniyoruz, oysa hepimizin tüm bu tartışmalarda ufkumuzu açacak yeni araştırmalar ve çalışmalara ihtiyacı var. Eşit, parasız ve bilimsel bir eğitim sisteminin bu konuları nasıl çözeceğine, örneğin üniversiteleri nasıl yapılandıracağına, bu üniversitelere nasıl girileceğine dair somut planları görmemiz lazım.

Bu somut planların bugüne uzanan çıktılarının hepsini bizim mücadele başlığı haline getirmemiz gerekiyor. Sol, bu konudaki engin tecrübe ve birikimini ne yazık ki kullanamıyor. İdeolojik olarak bizim en avantajlı olduğumuz başlıklardan birisini, üstelik de herkesin şikayetçi olduğu bir konuyken, neredeyse hiç kullanamıyoruz.

Siyasetin bu konuda çizdiği çok net bir çerçeve var.

Emekten yana eğitimcilerin bu çerçeveye istinaden, bu konuda daha fazla düşünmesi, daha derinlemesine üretmesi gerekiyor.
Milyonları ilgilendiren bu sorunun üzerine gitmeyeceksek, hangi konunun üzerine gideceğiz?