Rusya vuruyor, Erdoğan neden susuyor?

Hem Türk hem de Rus yetkililerinin açıklamalarına bakılırsa, bir Rus uçağı El Bab'da Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının bulunduğu bir binayı yanlışlıkla bombaladı ve üç Türk askeri hayatını kaybetti.

Türkiye yaklaşık iki ay önce 24 Kasım günü, yine benzer bir saldırıda 3 askerini kaybetmişti. O saldırıyı kimse üstlenmezken, Türkiye bombardımandan Suriye ordusunu sorumlu tutmuştu.

Bu defa Kasım'da yaşanandan farklı olarak, sorumlu belli. Rusya saldıran uçağın kendisine ait olduğunu reddetmiyor, ancak bir koordinasyon sorunundan kaynaklı olarak Türk hedefinin yanlışlıkla vurulduğunu iddia ediyor.

Kasım saldırısı ile son bombalamanın ortak noktası ise gayet ilginç. İlkinin üstü şaşırtıcı derecede hızlı kapatılmıştı. Belli ki ikincisi de farklı olmayacak. Hatta o kadar hızlı ki, askerlerin hayatının kaybetmesinin üzerinden bir gün dahi geçmeden, olay üzerinde anlaşılmış görünüyor. Türkiye, ilk saldırıyı ve kayıplarını yaptığı birkaç açıklama dışında sineye çekmiş ve hatta iddialarını doğrulayacak ve hem ülkedeki hem de uluslararası kamuoyunu aydınlatacak bir çalışma dahi yapmamıştı. Şimdi ise olay o kadar hızlı aydınlandı ki, sonuç yine değişmedi. Türkiye askerlerinin ölümünü büyük bir süratle kabullendi.

Peki gerçekten her iki ülke yetkililerinin açıkladığı gibi olmuş olamaz mı? Ortada büyük bir yanlışlık var belki de...

Ama yanlışlığın vuku bulduğu gün ve hatta yanlışlıktan sonra yaşanan gelişmeler biraz tuhaf...

ABD – Türkiye ilişkilerinde ilginç bir dönem yaşanıyor. Trump ile Erdoğan'ın yaptıkları ilk telefon görüşmesinin içeriği abartılı bir şekilde Türk medyası tarafından servis ediliyor. Bu görüşmede Suriye konusunda birtakım anlaşmaların yapıldığı ve hatta çiçeği burnunda CIA Direktörünün Türkiye ziyaretinde bu mutabakatın detaylarının görüşüleceği iddia ediliyor.

Bunların gerçekleştiği günün sabahı Rus uçağı yanlışlıkla Türk hedefini vuruyor ve bir süredir El Bab'a doğru ilerleyen Suriye ordusunun Türkiye destekli ÖSO'cularla çatışmaya başladığı iddiaları ortalığa saçılıyor. Daha bir gün önce Rusya'nın PKK ve YPG'yi terörist örgüt olarak görmediği ve Suriye'nin geleceğinin tayininde Kürtlerin hakkı olduğu açıklamaları da cabası...

Üstelik, Türkiye ile Rusya arasında, kimilerinin kapandığını söylediği ama tarihsel olarak kolayca kapanmayacak iki mesele var: Rus uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesi ve Rusya'nın Ankara büyükelçisinin bir Türk polis tarafından vurulması...

Bütün bunlar bir araya getirildiğinde bir Rus uçağının üç Türk askerini yanlışlıkla vurduğunu kabul etmek zor olabilir.

Ama zor da olsa tüm bunlar bu şekilde yaşanmıştır belki. Yetkililer doğru söylüyordur ve ortada büyük bir yanlışlık vardır.

Ancak Rus uçağı ister kasten, ister yanlışlıkla vursun, Türkiye'yi yöneten AKP açısından sonuç değişmez: AKP'li yetkililer bu olay üzerine her iki durumda da aynı açıklamayı yapmak zorundadır! İşte AKP ve dolayısıyla Türkiye açısından bu bombardımanı ve üç askerin kaybını daha da dramatik yapan budur.

AKP, içeride ve dışarıda yaptıklarının bedelini ağır bir şekilde ödüyor. Sadece kendisi ödese, iyi ve hak etti ödüyor denebilirdi belki, ama AKP büyük vebalinin bedelini Türkiye'ye ödetiyor. Bir ülke olarak hepimizin canını yakıyor.

Türkiye Suriye'de ölen askerlerinin peşine düşemez haldedir. Cihatçı terörün yükselişinde doğrudan pay sahibi AKP iktidarının Suriye'de yürüttüğü operasyonun meşruiyeti tartışmalıdır. Dahası AKP, uluslararası güçlerle tehlikeli bir kumar oynamış ve kaybetmiştir. Şimdi herkesle iyi geçinmeye, hem ABD hem de Rusya'yı idare etmeye çalışan AKP'nin yaptıklarını bugünkü çıkarları doğrultusunda unutmuş gözükenler, aynı çıkarların gerektirdiği şekilde bir gün hatırlamayı da bilir. Üstelik uluslararası sistemde ağırlığı olan ülkelerin hesap sorma yöntemleri fazlasıyla çeşitlidir.

Suriye'de yönsüz ve politikasız kalan ve bu nedenle her türlü müdahale ve manipülasyona açık hale gelen AKP, başını kaldıramaz halde. Hem ABD, hem Rusya ile yaptığı görüşmelerde sahada kalmak ve pazarlık gücünü kaybetmemek için daha fazla sorumluluk talep etse de bu gerçek değişmiyor.

AKP'nin yükü taşıyamayacağı kadar ağır. Bu koşullarda Türkiye AKP'yi taşımaya devam ettiği sürece, AKP'nin yaptıklarının bedelini hep birlikte ödemeye devam ederiz.