Orta sınıftan devrimci yalanlar

Marx'ın orta sınıflara dair ürettiği külliyatın sınırlı olması onun dünyayı iki sınıftan müteşekkil bir sadelikte görmesine bağlanır. Kimisi bunu takdir eder, kimisi ise toplumların bundan daha karmaşık bir yapıda olduğu iddiasındadır. Oysa, Marx'ın orta sınıflar hakkında az yazma sorunu bu şekilde ele alınamaz. Marx, orta sınıflar hakkında yeterince üretmiştir. Marx'ın üzerinde az kalem oynattığı esas mesele ideolojiler alanıdır ve orta sınıflarla ilgili bir tartışma aslında her durumda ideolojiler alanı ile ilgili bir tartışmadır.

Topluma üretim sürecinin penceresinden bakan ve bu sürecin temel belirleyeni olarak sömürüyü gören anlayışın modern toplumu sömüren patronlar ve sömürülen işçiler şeklinde iki sınıfa ayırması bir basitleştirme değildir. Esas tartışma kişinin sınıflar haritasındaki konumuyla düşünsel dünyası arasında ilişkinin son derece karmaşık olmasından çıkar. Bu haritada, yaşamak amacıyla emeğini satmak zorunda olduğu için işçilerin tarafında yer alan bir doktor ya da mühendis kendisini sırf bu nedenle bir işçi olarak görmez. Kişilerin kendisini nerede konumlandıracağı fikirler dünyasındaki bir mücadelenin konusudur.

Bir süredir fikirler dünyasındaki hakimiyetinde gedikler açılan ve 1980 ve 90'lardaki ağırlığını kaybeden kapitalizmin belki de en az hırpalandığı alan budur. İnsanlara bir süredir bir gelecek tahayyülü sunamayan, onlara umut veremeyen, bir çıkış yolu gösteremeyen bu kokuşmuş düzen, aslında düşünsel düzlemde üretilen bir sınıfın, orta sınıfın vesilesiyle kendisini yeniden üretmeyi başarıyor. Üretim sürecindeki konumlar açısından son derece dar olan bu sınıf, emekçiler fikirler aleminde düzenin ürettiği fikirlere alıcı oldukça genişliyor.

Kentlerde yerleşik eğitim düzeyi yüksek kafa emekçileri, sağlıkçılar, doktorlar, avukatlar, mühendisler, bankacılar ve başkalarının bu fikirlerle girdiği ilişki bayağı karmaşık üstelik. Çünkü genel olarak bu düzenin en gerici düşünceleri değil, en rafineleri bu insanlar arasında alıcı buluyor.

Laiklikten vazgeçmiyor ama piyasa değerlerinden uzaklaşamıyorlar ya da savaş karşıtlıklarından kimse şüphe duyamıyor lakin ABD veya Avrupa'ya hayranlar örneğin. Tüm bunları muhalif bir kimlikle yapmaları, muhalifliğin düzenle barışık bir orta sınıf pozisyonu olarak görülmesine ve buraya sıkışmasına yol açıyor.

Fikirlerin ifade ediliş şekli ve muhalifliğin yaşamdaki biçimleri de bu pozisyonla tutarlı oluyor. 140 karaktere sıkışan twitter aktivistliği ya da orta sınıfı yeniden üreten yaşam biçimlerinin facebook'tan teşhir edilmesi veya orta sınıf hülyalarının sosyal medyada dünyaya karşı bir duruş gibi pazarlanması bu tutarlılığın en güzel örnekleri... Sosyal medyayı aslında yoğun olarak işçilerin kullanıyor olduğu bir gerçeği değiştirmiyor: sosyal medya bir orta sınıflar cenneti.

Sosyal medya yalnızca bir örnek ama düşünsel bir krizle boğuşan kapitalizmin, muhalifliği orta sınıf ideolojileriyle kuşatması büyük bir başarı gerçekten. Türkiye'de de düzen dışına çıkması en muhtemel dinamiğin, AKP karşıtlığının aynı alana sıkışması ve aslında bundan dolayı ilerlenemiyor oluşu bir raslantı değil elbette.

Sorunun çözümü açık. İşçi sınıfına ait özgün bir radikalizmin ve muhalif kimliğin yeniden üretilmesi, bu kimliğin şu anda kendisini orta sınıfların bir parçası olarak gören kesimler arasında yaygınlaştırılmasıyla aslında varolmayan bu orta sınıfın eritilmesi gerekiyor. Hiç kolay değil... Ama düzenin büyük dertlerle boğuştuğu bu dönemde fikirler dünyasındaki mücadele ilginç olanaklar barındırıyor.