ODTÜ evrim teorisini engellemeye çalışırsa

ODTÜ'de bir evrim tartışması var çünkü rektörlük aylar öncesinden hazırlığı ve başvurusu yapılmış Evrim Konferansı kapsamında Kültür ve Kongre Merkezinde düzenlenecek etkinlikleri salonlardaki tadilat nedeniyle başka bir yere almak istedi. Konferans için başka bir yer gösterilse de rektörlüğün tutumu ne düzenleyicileri ne de öğrencileri ikna edebildi.

Bunun birkaç sebebi var. Öncelikle, gösterilen salon bu konferansın düzenlenmesi için yeterli bir mekan değil. İkincisi, rektörlüğün bu konferanstan hoşnut olmadığı ODTÜ kamuoyu tarafından biliniyor. Üçüncüsü, rektörlük bu önemli iptal kararından sonra kamuoyunu ikna edecek bir açıklama da yapamadı.

Bu koşullarda ODTÜ yönetimi sansür uygulamadığını iddia etse dahi rektörlüğün bu konferansı desteklediğini kendisi dahil kimse söyleyemez. Önemli olan da bu zaten. ODTÜ gibi bir üniversitenin rektörlüğünün asli işini yapmadığı, bilimsel bir toplantının üretken koşullarda düzenlenmesi için gereken ortamı sağlamadığı, düzenleyici ve katılımcıların işini kolaylaştırmadığı, tam tersine zorlaştırdığı ortada.

Üstelik bu iptal ODTÜ Rektörlüğünün ilk vakası değil ve bu olaylar Türkiye'de geçiyor. AKP tarafından yönetilen, dinci gericiliğin her fırsatta evrim teorisine saldırdığı bir ülke burası.

Göreve geldiğinden bu yana Rektör Mustafa Verşan Kök'ün üniversite içindeki faaliyetlere dönük bir yaklaşımı var ve bu yaklaşım Kök'ün siyasi iktidar ile kurduğu ilişkiyle uyumlu. Kök, tıpkı ülkedeki diğer rektörlerin pek çoğu gibi, dönemin ruhuna uygun hareket ediyor. Bu ruh üniversiteyi sola, yurtseverliğe ve aydınlanmaya kapatmak amacında. İşin en acıklı ve ikiyüzlü yanı ise bu işin üniversitenin kapılarının siyasete kapatılması söylemi ile yapılması...

Bu bir ikiyüzlülük çünkü siyasetin yasak olduğu üniversitelere iktidarı temsilen her düzeyden siyasetçi istediği gibi giriyor ve AKP'lilerin yaptığının siyaset olmadığına inanmamız isteniyor. Mesela, yerel seçimlere kadar dışarıdan katılımlı her türlü faaliyetin yasaklandığının duyurulduğu ODTÜ'de, tam da evrim konferansına verilmeyen salonda, gençlik ve spor bakanı konuşma yapabiliyor. Siyasi sıfatı bakan olan bir kişi belli ki hem otomatikman ODTÜ'lü ve içeriden oluyor, hem de siyasetçi kimliğinden sıyrılıveriyor.

Bu bir ikiyüzlülük çünkü siyasetin yasak olduğu üniversitelerde her türden şirket temsilcisi elini kolunu sallaya sallaya etkinlik yapabiliyor. Bu toplumsal düzeni övmek siyaset olmuyor, ama aynı düzeni eleştirmek hakkı siyaset yapıldığı gerekçesiyle kimseye verilmiyor. Örneğin, patronlara sonuna kadar açılan kapılar ODTÜ'de Flormar işçilerine kapanıyor, işçilerin okulu ziyaret etmesine rektörlük türlü yolla zorluk çıkarıyor.

Bu bir ikiyüzlülük çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, çeşitli tarikatlar, gerici dernekler insanların inanç ve ibadetlerinin gereği diyerek üniversitelere sokuluyor, ama laiklik ve aydınlanma konusunda yapılacak etkinlikler Türkiye'nin her yerinde engelleniyor.

Yine ODTÜ'den örnek verilirse, dünyadaki gelişmeler hakkındaki tartışmalara izin verilmiyor, öğrenci topluluklarının faaliyetleri yasaklanıyor ve son olarak planlı evrim etkinliği hakkında oldukça garip, şüphe uyandırıcı ve rahatsız edici gelişmeler yaşanıyor.

Türkiye'nin tüm üniversitelerinde durum hemen hemen aynı.

Belli ki üniversitede siyaset yasak falan değil. Ama üniversitelerde solculuk, yurtseverlik, aydınlanmacılık yasak. Gericiliğe, patron dostluğuna, çürümüşlüğe ise kapılar sonuna kadar açık.

Dolayısıyla üniversiteye siyaset girmesin diyen herkes de bunu hangi niyetle söylerse söylesin, üniversitelerdeki varolan düzenin değirmenine su taşıyor. Çünkü gün geliyor, farklı saiklerle dolaylı da olsa desteklenen bu düzenin gericiliği kaçınılmaz olarak bilimsel faaliyeti de vuruyor. Siyaset değil bilim yapalım iddasıyla üniversitedeki aydınlanmacı, emekten yana siyasetle aralarını açanlar, iktidardaki gericiliğin bilimsel çalışmayla genetik bir kan uyuşmazlığı olduğunu unutuyor.

Üretken, halktan yana bilimsel faaliyetle aydınlanmacı, emekten yana siyasetin arasında kopmaz bir bağ var. Şu anki iktidar ise açık ki ikisine de karşı ve ikincisine konan siyaset yasağı kaçınılmaz olarak ilkini de engellemek anlamına geliyor.

Türkiye'nin üniversitelerinde yasakçı ve gerici zihniyet iktidarda ve bu zihniyeti geriletmenin tek bir yolu var: Tam da onların korktuğu ve yasaklamaya çalıştığı gibi solcu, yurtsever, aydınlanmacı siyaseti okullara sokmak...

O halde üniversitelerde bilimsel faaliyete devam etmek, üretkenliği artırmak isteyenlerin, eğer gerçekten bu konuda samimilerse, bilim ve siyaset ilişkisi üzerine düşünmeleri gerekiyor. Çünkü bilim her zaman kendisini savunanlara ihtiyaç duyuyor. Solun engellendiği yerde bugün değilse bile yarın sıra evrime ve aslında bilime geliyor.