Kürtler öldürülürken Türkler nerede?

AKP'nin Kürt illerinde yürüttüğü operasyon öylesine şiddetli ki, siyasi iktidar için kullanılan katil sıfatı dahi yetersiz kalıyor. Erdoğan ve ekibi Kürt halkına bütün gücüyle saldırıyor ve bu saldırının belli bir bölge dışında neredeyse sessizlikle karşılanmasına isyan ediliyor.

İsyan edilirken de adres olarak Türkler gösteriliyor ve Türkler nerede diye soruluyor; Kürtler öldürülürken Türkler nerede?

Türkiye'nin bu katliam politikasına karşı duyarsız kalmasına isyan etmenin mutlaka haklı bir yanı var ama soruyu böyle kurgulamak doğru mu peki?

Evet, ölenlerin Kürt olduğuna hiç şüphe yok, sessiz kalanların çoğunlukla Türklerden oluştuğuna da... Ama zaten Kürt sorunu olarak kodlanan problem kendisini bu şekilde var etmiyor mu? Türkiye'deki problem herhalde Türk milliyetçiliğinin artık neredeyse tamamen dinsel bir kimlikle temsil edilen halinin Kürtlere karşı duyduğu nefretten ibaret görülemez. Keşke sadece bu olsaydı, ancak sorunu büyüten ve karmaşıklaştıran husus, kendisini bu tür bir milliyetçiliğin dışında görenlerin farklı bir etnik kökenden gelen insanların acı ve sorunlarına dair ilgi ve duyarsızlığı.

Kürt sorununa kendileri gibi bakmayan, istedikleri tepkiyi üretmeyen herkesi milliyetçilikle yaftalayan bir kesimin işte bunun üzerine düşünmesi gerekiyor.

Bu insanların hepsi milliyetçi değil.

Ezin, öldürün, imha edin ve daha fazlasını yapın diyenleri bir kenara koyun. Konumuz onlar olamaz... Onlar zaten görmezden gelmiyor ve bu anlamda hiç de ilgisiz değiller. Gayet iyi görüyor ve bu savaş siyasetinin kitlesel tabanını oluşturuyorlar.

Ancak geri kalanlar, Türkiye'de şu anda Kürt illerinde yürütülen büyük imha operasyonunu görmezden gelenler ya da görmek istemeyenler milliyetçi duygularla yapmıyorlar bunu. Tam tersine, etnik temelli bir siyasetten huzursuz oldukları, bu siyasetin hangi taraftan olursa olsun içine giremedikleri için gelişmelere vakıf olamıyor ve gittikçe yabancılaşıyorlar.

Ama insanlar ölüyor demenin bir noktadan sonra anlamı yok. Çünkü bu ülkede herkes ölüyor. Uzun AKP iktidarı çok ama çok kötü bir işi başardı, insanı en büyük insanlık değeri olan yaşama hakkına yabancılaştırdı. Bu nedenle yaşanan ölümlerin insanları kendiliğinden sorunun bir parçası yapacağını ve duyarlılaştıracağını kimse düşünmesin. Tam tersine, bu ölümlerin insanlarda daha fazla kaçma ve uzaklaşma hissi yaratacağını herkes bilsin. Arkalarını dönecek ve unutmak isteyeceklerdir. Kendi günlük hayatlarına başka türlü devam edemezler çünkü.

Türkleri, Kürtlerin ölümüne karşı duyarlı olmaya çağıran ama bu şekilde bölerek, etnik kimliklere göre tasnif ederek çağıran bir siyasetin bu nedenle hiçbir şansı yok. Sadece ölümler için değil daha geniş bir çerçevede Kürtlerin genel olarak bu ülkede yaşadığı tüm sorunlar için geçerli bu.

Evet, Kürtler bu ülkede yıllardır sadece Kürt oldukları için eziliyor, dışlanıyor ve öldürülüyorlar. Türklerin de zaman zaman bunu yaşıyor olması, Kürtlerin kimliklerinden dolayı bundan daha fazla mağdur oldukları gerçeğini değiştirmiyor.

Ama tüm bunları anlatmak için yalnızca etnik bir kimlikten, Kürt kimliğinden yola çıkarak yapılacakların sınırlarına gelindi bu ülkede. Bu yaklaşımın Türkleri ve Kürtleri ortak bir mücadelede birleştirmeyeceği görüldü.

Bugün Türkleri ve Kürtleri bir araya getirebilecek ortak değer bu iki ulusal kimlikten birisine ait özellikler olamaz artık. Ancak ayrıştıran değil birleştiren tek bir değer ve kimlik, sınıfsal kimliğimiz hepimizi ortak bir mücadelede bir araya getirebilir.

Türkiye'nin tüm emekçileri birleşin! Bir daha ne Türkler, ne de Kürtler nerede dememek için...

Bu yazı haftalık siyasi dergi Boyun Eğme'nin 12. sayısında yayınlanmıştır.