İyiliğin değil kötülüğün partisi

Bireysel düzlemde iyiliğin tanımını yapmak biraz daha zor olsa da, siyaset alanında iyiliğin bir yerlere çekiştirilebilir tarafı olamaz. Siyaseten iyiliği ve dolayısıyla kötülüğü tanımlamak mümkün.

Meral Akşener’in İyi Parti ismiyle kurduğu siyasi oluşum da, daha en başından belli oldu ki iyiliğin değil kötülüğün partisi. Akşener’in parçası olduğu sağcı gelenek bu memlekette iyiliğin değil kötülüğün tarihini yazdı. Bu tarihte istisnasız olarak hep emekçilerin ve yoksulların hakkı yendi, gericiliğe ve yobazlığa destek verildi, ülke güçlü devletlerin kuklası haline getirildi, memleketin kaynakları talan edildi ve hırsızlık alışkanlık oldu... Bunlara karşı çıkan devrimci ve solcular ise akla gelebilecek her türlü şiddet kullanılarak bastırıldı, katledildi. En sonunda solunu bu kadar ezen bir cumhuriyet ayakta duramadı, ortada bir şey kalmadı.

Bu işleri uzaydan gelen birileri değil, Akşener’in konuşmasında atıf yaptığı isimler yaptı. Yeni partinin kurucu genel başkanının konuşmasında atıf yapılan, Menderes’ten Özal’a, Türkeş’ten Yazıcıoğlu’na uzanan liste, bu isimlerin hepsinin aslında aynı partinin üyesi olduğunun ispatı. Akşener kimseyi kandırmasın, Erdoğan’ın bu listede yer almıyor olmasının tek sebebi ise şu an hâlâ yaşaması ve aktif siyasete devam etmesi...

İyi Parti’nin bugün hedef aldığı ismin yarın öncüllerin, saygı duyulanların yer aldığı böylesi bir listeye girmesinde şaşılacak bir taraf yok. Çünkü hepsi aynı taraftalar... Aşiret liderlerini, patron temsilcilerini, bakan ve siyasetçi eskilerini bir araya toplayan partinin kurucu listesi de Türkiye’nin iyi tanıdığı bir sağcılığın tezahürü.

Peki nedir Akşener’i Erdoğan’dan farkı kılan? Çiçeği burnunda parti başkanı yaptığı kuruluş konuşmasında ne diyor mesela? Alışık olduğumuz sağcı ve altı boş gevezelikten başka halka ne anlatıyor? Geniş emekçi kesimlerin sorunlarına dair, yoksulluğun ve işsizliğin çözümü hakkında, içinde yaşadığımız karanlıktan çıkış yolunu gösteren tek bir anlamlı öneri getirmeyen bu konuşma Akşener’in cumhuriyeti bitiren, ülkeyi dipsiz bir karanlığa sürükleyen geleneği sahiplendiğinin ve devam ettireceğinin ispatı.

Logonun ve sloganların dahi AKP’nin daha önce kullandıklarını hatırlatması raslantı olarak görülemez. Basit bir hırsızlık veya esinlenme değil bu. Aynı biçimde düşünüyor ve üretiyorlar. Bir farkları yok, benzerlik yalnızca bu gerçeği gösteriyor.

Akşener ben de bu yolun yolcusuyum diyor ve bugünün Türkiyesi’nde, bu denli acıyı görmüş, derin bir karanlığın içinde inim inim inleyen ülkede ona umut bağlayanlar çıkabiliyor. Türkiye sağcılığının bu hanımefendide yeni bir soluk araması anlaşılır. Türkiye’de patronların AKP’ye alternatif olarak başka planları hazırda tutmasında da şaşılacak bir yan yok. Batılı devletler arasında da Akşener’e yatırım yapanlar çıkabilir, niye çıkmasın.

Peki ama kendisini solda görüp Meral Hanım’a dair bir beklentiyle hareket edenlere ne oluyor? Emin olun sayıları ortaya çıkanlardan çok daha fazla ve yine emin olun Akşener’in daha kuruluş günü sergilediği sağcılık onları da şaşırtmıyor. Onların da sağcılığın değişeceğine dair bir beklentileri yok. Başka bir hesapla hareket ediyorlar. Sağın bölünmesinden medet umarak yapılan stratejik hesaplarla, sağcılaşarak iktidara yürümek aynı paranın iki yüzü. Bu akla ziyan siyasi yaklaşımlar soldan ve ülkeden umut kesmenin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Zaten ikisi de aynı anlama geliyor. Soldan ümitlenemeyen ülkeden de ümitlenemiyor. Umudun olmadığı her yerden de kaçınılmaz olarak sağcılık ürüyor. Çünkü sağcılık dünyanın her yerinde umutsuzluğu simgeliyor, umutsuzluktan besleniyor. Böylesi bir karanlık geçmişe rağmen sağcılık biraz da bu nedenle iktidarda tutunuyor.

İnsanlık tarihinde siyasi iyilik modern çağlara girerken aydınlanmayla birlikte tanımlandı. İyi, doğru ve güzel, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik idealleriyle anlam kazandı. Siyaseten iyilik insanlığın bu idealler için verdiği mücadelenin yanında saf tutmakla, buna destek vermek veya içinde olmakla özdeşleşti. Kötülük ise bu mücadeleye karşı durmakla...

Modern sınıfların arasındaki mücadelenin yükselmesi ve emekçi ile patronun kavgasının başlamasıyla iyiliğin tanımının evrim geçirmesi kaçınılmazdı. İktidarın gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi ve yurttaşlık haklarının yaygınlaşması gibi hedeflerin aşılması ve insanlığın sınıfsız ve sömürüsüz bir topluma doğru yürüyüşünün başlaması iyinin, doğrunun ve güzelin yeniden tanımlanmasına yol açtı.

Bu mücadeleyi yürüten sol siyaseten iyiliğin tüm dünyadaki tek adresidir. İnsanın insanca koşullarda eşit ve özgür yaşaması fikri olmadan iyilik olmaz. Sömürünün olmadığı, paranın saltanatının bittiği aydınlık günler için verilen kavgadır iyilik.

Sağcılık yalancılıktır ve Akşener’in iyilik iddiası da, sağcılığın kulağa hoş gelen tüm diğer iddiaları gibi yalandır.

Zaten bir tarafta eşitlik ve özgürlük hülyalarından yola çıkan iyilik, diğer tarafta sağcı Akşener’in siyasi kimliğinde somutlanan ve iki okla yayın yan yana gelmesiyle yazılan sözde kayı boyundan kalma uyduruk bir “iyilik”. Karar sizin...