İşçiler yok diye tecavüz ettiler

Niye kaybedildi hep unutuluyor. Elde avuçta çok fazla kazanım yoktu zaten ama onların da birer birer gitmesi kabul edilebilir mi? Bu cumhuriyet hiçbir zaman bizim olmadı tamam da tarihin çarkının ileriye değil geriye doğru dönmesi önemsiz görülebilir mi?

Türkiye'deki kazanımlar patronların bir lütfu değildi. Ya işçilerin evrensel mücadelesinin bir öğesiydiler, ya da bu topraklarda kavgayla elde edilmiş haklardı. Burjuvazinin ilericilik döneminden kalma değerler dahi sınıflar mücadelesinin bir ürünüydü.

Nasıl kazanıldılarsa öyle kaybedildiler... İşçiler varken ve siyasete ağırlık koyarken kazanılanlar, işçilerin olmadığı, varlığını hissettiremediği bir siyasi düzlemde birer birer geri alındı.

İnsanlığın çağlar boyunca biriktirdiği tüm ilerici değerler ve kazanımlar çağımızda işçilerin malıdır. Başka türlüsünün mümkün olmadığı bir teorik önermedir ama Türkiye bu teorik önermenin defalarca sınandığı ve her defasında doğrulandığı bir yerdir.

İşçilerin sessiz kaldığı bir ülkede patronların daha fazla kâr etmesi, daha fazla sömürmesi, çalışma koşullarının kötüleşmesi beklenir. Eğitim ve sağlık hizmetleri sermayenin talanına açılır, kamuya ait mallar üç kuruşa peşkeş çekilir, hırsızlık meşrulaşır.

Bunlar olur ama yalnızca bunlar olmaz.

İşçilerin yok sayıldığı bir ülkede patronların gericiliğin gazına basarlar ve başka değerler ve kazanımlar da tahrip edilir. Dinselleştirilen bir ülke işçiler için cehenneme, patronlar için cennete dönüşür.

İşçilerin örgütlü olduğu koşullarda Türkiye'de kimse laikliğin üzerinde tepinemezdi. Emekçilerin sokaklarda varlığını hissettirdiği bir ülkeyi kimse Ortadoğu'da kanlı hesaplaşmaların parçası yapamazdı.

İşçilerin varım dediği bir memlekette kimse çocuklara tecavüzü meşrulaştıramazdı. Değerlerine sahip çıkan bir sınıf, sapıklığa göz yumanlara, bu alçaklığı topluma dayatanlara ülkeyi dar ederdi. Kaçacak yer, girecek delik bulamazlardı.

Bu ülke sahipsiz kalınca en büyük zararı en masumlarımız gördü. Ana babalarının ne düşündüğünün ne önemi var, emekçi çocukları bunlar ve sınıfa aitler. Onlara ebeveynleri değil, işçi sınıfı sahip çıkamadı. O çocuklara işçiler yok diye, işçiler yokken kimse görmez, kimse ses çıkarmaz, kimse hesap sormaz diye tecavüz ettiler.

İşyerinde işçinin hakkına tecavüz edenlerle, gerici vakıflarda ya da okullarda veya sokakta çocuklara tecavüz edenlerin arkasında aynı güç var. Bunlar aynı insanlar ve ikisine de devam ediyorlar. Ya ikisi de duracak, ya da ikisi de devam edecek. Bunun başka yolu yok artık.

Bu ülkede işçiler yok mu? Neredeler? Sağlıkçılar, avukatlar, mühendisler, öğretmenler, emekliler, işsizler neredeler? Metal, tekstil, inşaat, maden, ulaşım ve iletişim işçileri neredeler?

Varlar ve buradalar. Ama yoklar. Sınıfsal bir kimliği kabul etmedikleri, kendilerini veya diğerlerini bir sınıfın parçası olarak görmedikleri, tek bir düşmana, patronlara karşı aynı safta olduklarını bilmedikleri için yoklar.

Bu ülkede işçiler var ve göstereceğiz. Mühendisle metal işçisinin, sağlıkçıyla taşeron emekçisinin, avukatla emeklinin, madenciyle işsiz gencin aynı safta, aynı sınıfın parçası olduğunu, çıkarlarının ortaklaştığını anlatacağız. Tamamen unutulmuş olabilir ama en baştan, işçinin işçi olduğu, işçilerin varım diyecekleri yerden, iş yerlerinden başlayacağız.  Hırsızlara, katillere, tecavüzcülere, yobazlara karşı verilen kavgayı işyerlerinde olmaksızın kazanmak mümkün değil çünkü.

 

Bu yazı Boyun Eğme Dergisi'nin 29. sayısında yayınlanmıştır