Herkes Kürtlere karşı birleşmiş

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, Kürt hareketine karşı kurulan ittifakın garipliğinden bahsetti. Daha düne kadar birbirlerini tehdit olarak gören laik veya değil milliyetçiler ile AKP'nin Kürt hareketine karşı birlikte hareket etmesini Kürtlerin temel bir tehdit olarak görülmesine bağladı.

AKP'nin Kürt illerinde yürüttüğü vahşi operasyonda geniş bir toplumsal kesimden destek aldığı sır değil. Kendi hitap kitlesi ve tabanının dışındaki insanların bu konuda tarafsız kalmaları ya da AKP'ye açıktan muhalefet etmemeleri dahi AKP için yeterli olabiliyor. Siyasi ittifaklar zaten her zaman destek üzerinden kurulmuyor.

Türkiye siyasetinde yapılan ittifakların zemini gerçekten oynak. Kürtlere karşı yapılan bu ittifakın da kalıcı olduğu söylenemez.

Ancak Kürt hareketinin de bu oynak zeminin bir parçası olmadığını herhalde kimse iddia etmeyecek. Birkaç yıl önce bu defa farklı toplumsal kesimlerin AKP'ye karşı isyanı sırasında kimine göre AKP'ye açık destek veren, kimine göre ise bu isyan sırasında sessiz kalan Kürt hareketi de tutumun biçimi ne olursa olsun başka bir taraflaşmanın parçasıydı.

Üstelik aynı konuşmada Türkiye'nin Suriye hakkında yapılacak görüşmelerde PYD'yi yanına oturtması çağrısı yapan Demirtaş, basbayağı yeni bir ittifak için davet gönderirken gelecekte de durumun değişmeyeceğini ispatladı. Zeminin oynaklığı belli ki devam edecekti...

Türkiye'de düzenin içindeki siyasi özneler arasında kalıcı taraflaşmalar ve dolayısıyla kalıcı düşmanlık veya ittifaklar yok. Çünkü bu taraflaşmalar uzlaşmaz bir çelişkinin, patronlarla emekçilerin arasında asla bitmeyecek bir kavganın hep aynı yakasında kalarak kuruluyor ve o yakada kalındığı sürece dengelerin değişmesi, öznelerin birbirine yaklaşması ya da birbirinden uzaklaşması sorun teşkil etmiyor.

İşte bu nedenle siyasetin bir gündeminde kurulan ittifak ve yaşanan düşmanlıklar sahici ama aynı zamanda geçici... Yoksa geçicilik ve oynaklık gerçek olmamalarından kaynaklanmıyor. Bugün AKP ile HDP'nin Kürt meselesi vesilesiyle yaşadığı gerilimin gerçekliğinden kimse şüphe etmesin. Ama yine kimse bu düşmanlığın sonsuza dek süreceğini de düşünmesin. Çünkü ortada üzerinde asla uzlaşılamayacak, bu düzenin temeliyle ilgili bir mesele yok. Bir yandan bir gündem için öldüresiye kavga edenlerin, diğer yandan uzlaşma zemini aramalarının, hatta tam olarak aynı sırada başka gündemlerde rahatlıkla beraber hareket edebilmelerinin nedeni bu.

Bu konu için ne HDP'nin diğerlerine, ne de başka kesimlerin Kürt hareketine kızma hakkı var. Bugün herkes Kürtlere karşı mı birleşti, yarın da belki Kürt hareketi de dahil olmak üzere bu defa başka kesimler mesela laikliğe karşı birleşecek ve bu böyle devam edecek.

O halde, Türkiye solunun asıl meselesi yalnızca bu gerçek ama geçici taraflaşmalarda kalıcı bir biçimde emekçilerin sesi olmaya çalışmak değil. Türkiye solu bunu yapmaktan vazgeçemez, ancak bir noktadan sonra dışsal kalmaya mahkum böylesi bir mücadelenin sınır ve açmazları var.

Türkiye solunun bu sınırları aşması ve açmazları çözmesinin tek yolu taraflaşmanın toplumsal olarak ortaya çıkışına müdahale etmesi, zeminini değiştirmesi ve taraflaşmayı yeniden yapılandırması.

Her taraflaşmada üçüncü seçeneği temsil etmek solu toplumsallaştırmıyor. Sol asıl sınavı Kürt sorununda da, laiklik kavgasında da, ülkenin diğer gündemlerinde de toplumsal olarak taraflaşmaya harici olarak katılan üçüncüyü değil, taraflaşmanın bizzat parçası ve muhatabı olarak ikinci tarafı temsil etmeyi başardığında verecek.

Haftalık siyasi dergi Boyun Eğme'nin 17. sayısında yayınlanmıştır