HDP solun önünü açacak mı?

Beklenen oldu ve HDP barajı aşarak güçlü bir şekilde meclise girdi. Artık HDP’nin parlamenter varlığını, sistemin içinde oturduğu yeri veri alma zamanı…

Sevinç veya üzüntü, abartılı övgü ya da hakaret hemen hemen herkesin tahmin ettiği ama şu anda vücut bulmuş durumu açıklamaya yetmez. Üstelik böylesi bir tartışmanın siyasette yeri de yok.

Sol, daha doğru bir deyişle genel olarak kendisini solda gören herkes şu anda kabaca şöyle bir soruüzerine düşünüyor: HDP’nin Türkiye siyasetindeki ağırlığının artması solun önünü açacak mı?

Seçim öncesinde HDP’yi sol adına destekleyenlerin bu soruya yanıtları kuşkusuz evet olacak. Tabii şayet çok acayip, bambaşka bir nedenden dolayı HDP için oy istemediler, HDP’ye oy vermedilerse…

Nedir solun önünün açılması?

Genel hatlarıyla, solun bu ülkede ideolojik ve siyasi ağırlığının artması, nüfusun hissedilir bir bölmesinin solculukla temas yüzeyi bulmasıdır. Solun toplumsal bir güce kavuşması ya da geniş kesimlerin örgütlü hale gelmesi değildir mesela. Solun önünün açılması, ikincisi için uygun koşullar yaratır, ama bunu garanti etmez.

Kimseye haksızlık yapmaya gerek yok, HDP diyenlerin çoğunluğu, kendisini tamamen kaybetmiş şuursuzlar da vardı ama, ikincisini demediler.

Hiçbir şey bir anda değişmez, böylesi sorulara yanıt vermek ancak işaret ve ipuçlarına bakarak mümkündür. Peki, o halde seçimin öncesinde HDP rüzgârının güçlü esmeye başladığı zamandan bugüne kadarki sürece bakıldığında solun önünün açıldığına dair bir işaret var mı?

AKP geriledi, bu güzel. Ama kimse AKP’nin gerilemesinin solun önünün açılmasıyla aynı anlama geldiğini iddia etmeyecek herhalde. Dünya üzerinde hiçbir şeyin AKP’nin tek başına iktidarından daha kötü olamayacağını iddia eden dünya ve Türkiye tarihinden habersiz su katılmamış cahillerin dışında birazcık tarih ve siyaset bilen herkes AKP’nin gerilemesine başka birtakım gelişmelerin eşlik etmesi gerektiğini söyleyebilir.

AKP ve Erdoğan’ın geriletilmesinin bugünün siyasetinde simgesel anlamı açıktır. Ancak simgelerin etkisi kalıcı değildir ve bu etki geçtiğinde Türkiye’de neredeyse yüzde 60’ı bulan gerici faşist yığınağın önemi ne yazık ki artar.

O halde başka ne var? AKP’nin geriletilmesine ne eşlik ediyor? Bu sorunun yanıtı Haziran Direnişi’nin temsil ettiği değerlerin yükselişi olabilir mi?

Örneğin, direniş laiklik için kavga ediyordu. Böylesi bir kavga yok artık. Ama bu ruhun yok olduğunu söylemek Türkiye’nin ilerici birikimini küçümsemek anlamına gelir. Olan bu değil. Ancak dinsel referansların siyasetteki yerinin kanıksanmasıyla bu ruhun kavgacı enerjisi kaçınılmaz olarak düşer. Sorun yalnızca Altan Tan benzeri gözü dönmüş gericilere oy verilmiş olması değil, konu keşke Altan Tan’dan ibaret olsa. Oysa asıl mesele, HDP’nin laikliği inançlara saygıdan ibaret görmesi ve laikliği siyasette ve toplumsal yaşantıda dinselliğe karşı bir mücadele olarak görmeyen bir hareketin, laiklik için kavga etmesinin imkânsızlığı…

Laik duyarlılıklar artmıyor azalıyor, peki Türkiye için asla yapılamayacak yapılsın ve bir an için laiklik kenarda dursun. Sermaye ve piyasa düşmanlığı mı yükselişe geçti, yoksa ABD karşıtlığı mı? Her devrin adamları olan liberaller gözden düşmüştür belki; hani şu şimdi HDP’yi desteklemek için kanal kanal gezenler…

Bunlar da olmadı, üstelik olacağına dair bir işaret de yok.

O zaman Türkiye’de ne oluyor? Olan şu: AKP geriliyor mu, evet geriliyor. HDP yükseliyor mu, evet yükseliyor. Solun önü açılıyor mu, hayır açılmıyor.

Demek ki, AKP’nin gerilemesi ve HDP’nin yükselmesi ile solun önünün açılması aynı anlama gelmiyor, hatta buna dair bir işaret de şimdilik bulunmuyor.

Tartışmaya buradan devam etsek, nasıl olur...