Erdoğan'ı göndermek Türkiye'nin kilidini açabilir

Dünya üzerinde bir hafta arayla iki büyük şehrinde birbirine düşman farklı iki örgütün bomba patlattığı kaç ülke var? Araştırmanız, araştırırken de savaşın hüküm sürdüğü coğrafyalara bakmanız lazım. Başka türlüsü mümkün değil çünkü.

Türkiye'nin savaşa dahil olmadığını düşünen kaldı mı artık? Yandaş medyanın soytarıları bir süre önce savaştayız derken haklıydılar. Onlar, nasılsa savaştayız diyerek, Türkiye'nin Suriye'deki çatışmalarda kendi askeri gücüyle doğrudan yer alması, ülkeyi yönetenlerin sağından solundan damlayan kana bakıp eline kan bulaşanın daha fazlasını dökmekten çekinmemesi gerektiğini söylüyorlardı.

Savaşta olduğumuz doğrudur. Bir ülke olarak sağımızdan solumuzdan damlayan kan tam boy savaşın ortasına dalmayı değil bir an önce bu durumdan kurtulmayı gerektiriyor. Bunun yolu da ülkeyi savaşın göbeğine yerleştiren çeteyi defetmekten geçiyor.

Türkiye tüm dünyadan bir savaş ülkesi muamelesi görüyor. Dünya basınının üst üste gelen bombaları nasıl gördüğüne bakın mesela. İstiklal Caddesinde katledilenlerin turist olması dahi bu bakışı değiştirmedi. Rusların olağan ilgisini bir kenara bırakın, uluslararası ana akım medya Türkiye'de bomba patladığında yayın akışını dahi bozmuyor, bunu olağan bir olay şeklinde ele alıyor.

Bu yaklaşımın önemi hep doğruyu yazmalarından veya söylemelerinden kaynaklanmıyor. Onlar için doğrunun yanlışın değil temsil ettikleri uluslararası tekellerin çıkarlarının önemli olduğunu, bu yüzden neredeyse hiçbir zaman doğruyu işaret etmediklerini biliyoruz.

Ama mesele bu değil. Mesele, Türkiye'yi yerleştirdikleri yer ile Türkiye'nin yaşadıkları arasındaki dehşet verici tutarlılık.

AKP'nin yönettiğini sandığı bu memleket kocaman bir enkazdan ibaret artık. Ülkeyi yöneten çete ülkenin kendi oyuncakları olduğunu düşünüyor ve fena halde yanılıyor. Oysa AKP'nin yönettiği Türkiye herkesin oyuncağı olan saçma sapan bir ülkeye dönüştü.

Böyle bir ülkede hem aptal hem soytarı olmadan yandaşlık yapmak mümkün mü? Türkiye'nin karşısında tek bir düşman olduğu tezinin, IŞİD ile PKK'nin de aslında aynı örgüt olduğu iddiasının durumun vehametini azalttığını ancak aptallar düşünebilir. AKP'yi çekip çeviren akıl budur.

Türkiye'yi bunlar yönetirken, Batı tarafından bu memleketin yerleştirildiği yere şaşırmak gereksiz.

İkiyüzlü Batı, ülkenin bu hale gelmesinde hiçbir sorumluluğu yokmuşçasına, sürece müdahalesinin meşruiyetini sağlamak için bu çetenin varlığını kullanırken AKP bu muameleyi hak ediyor olabilir, ama Türkiye böylesi bir kanlı oyunun bahçesine dönüşmeyi hak etmiyor.

Ne ölmeyi hak ediyoruz, ne başka bombaları beklemeyi...

Bombalar patladıkça daha fazla bekleyen ve bekleme halini kanıksayan bir ülke burası. Herkes ülkede bir şey olacağını, bir kırılma yaşanacağını biliyor ve merakla ne olacağını bekliyor. Bombalar ve artan şiddet insanları eve kapanmaya zorlar, siyaseti halksızlaştırırken, izleyici konumuna itilenler şimdi doğal olarak ne olacak diye soruyor. Oysa bugün Türkiye için kurgulanması gereken doğru soru “ne olacak?” değil.

Hep birlikte “ne olmalı?” diye sormak zorundayız ve evlere kapanarak, yalnızca olayları takip ederek sorulamayacak bir soru bu. 

Türkiye'de ne olacak diye sorulduğunda ilk akla gelen Erdoğan'ın kaderi oluyor ve tahminler birbirini kovalıyor. Süreci izlerken onlarca farklı senaryo üretilebiliyor. Ama bu senaryoların ortak noktasında izleme eylemi duruyor. Başkaları müdahale ediyor, gerektiğinde doğrudan yapıyor ve biz izliyoruz. İzlemek kaderine rıza göstermek anlamına geliyor. Bombalar bunu sağladığında her açıdan hedefe ulaşılmış oluyor. 

Türkiye'de ne olmalı sorusuna yanıt arandığında ise cevap belli: Erdoğan ve AKP gitmeli... Bu zihniyet bir an önce ve gecikmeden tasfiye edilmeli.

Erdoğanlı bir hayat zor ve bu iş fazlasıyla uzadı. Uzadıkça da sorun nitelik değiştirdi.

Türkiye'de sorun Erdoğan ile yaşamak değil artık. Erdoğan'ın yönettiği bir ülkede yaşamanın yarattığı dehşet de değil.

Bu noktadan sonra esas sorun, olan biteni kenardan izleyen halkın örgütlenerek bir aktör olarak sürece dahil olması. Haziran Direnişi'nden bombalara kadar yaşanan süreç Türkiye'de halkın üzerine bir kilit vurdu ve biz bu kilidi açmak zorundayız. Gitmesini izleyeceğimiz bir Erdoğan değil, göndermeye çalışacağımız bir Erdoğan işte bu kilidi açabilir. Böylece hayatında ilk kez bir işe de yarayabilir.