Erdoğan karşıtları neden kaybediyor?

Türkiye bu haliyle devam edemez ve etmeyecek. Türkiye'yi İslam devletine çevirmeye kararlı ve güçlü bir kitle desteğine sahip bu iktidarın karşısında küçümsenemeyecek bir ilerici birikim var ve ülkenin kaderi daha belli olmadı.

Bu taraflaşmada son sözü kafa sayıları söylemeyecek. AKP'nin tabanına ve kitlesel desteğine bakıp bu iş bitti diyenler de, yine aynı yere bakıp aman bu iş bitmesin diye AKP tabanından medet umanlar, o taban hakkında olur olmaz iddialar ortaya atanlar, o kitleye şirin görünüp AKP tabanını eritmeye çalışanlar da yanılıyor.

AKP tabanından medet umanların çokça başvurduğu tezlerden bir tanesi AKP'lilerin çoğunluğunun şeriat istememesi mesela. Yanlış, çünkü istiyorlar. Kimisi ne istediğini gayet iyi biliyor ve ondan istiyor. Kimisinin ise dünyadan haberi yok ve ne istediğini bilmediği gibi ne istemediğini de bilmiyor. Dolayısıyla, önüne ne koyulursa istediğinin bu olduğunu sanacağı için aslında o da istiyor. Şeriata dahi uyum sağlayacak hiçbir omurgası olmayan bir kesim için ise ne olsa fark etmiyor ve sonuç olarak onlar da istiyor.

Hem İslam devletinin tam olarak ne olduğunu bilen var mı? Bu devletin genel ilkeleri elbette belli. Ancak AKP liderliğinin Türkiye'ye özgü bir modeli hayata geçirmeye çalıştığı, bu modelin zaman içinde değişimlere uğradığı da açık. Ama bu model ne olursa olsun AKP'liler önlerine gelene hayır demeyecekler ve bu süreci sonuna kadar destekleyecekler. Elbette kendi güçleri ve çapları yettiği ölçüde...

Türkiye'nin bir İslam devletine dönüşmesi sürecini tamamlamaya tek başlarına onların gücü ve çapı yetmez. Bu dönüşümün tamamlanması için Türkiye ilericiliğinin teslim alınması lazım.

AKP'nin onca yıllık iktidarına rağmen, iktidar olamama söylemi bir yanıyla ucuz bir siyasi söylem olabilir, ama bu söylemin gerçeği işaret eden bir tarafı var.

Türkiye'de toplumsal hayatta en genel anlamıyla ilericiliğin bir ağırlığı var ve o alan AKP tarafından bir türlü fethedilemiyor.

Sanat, spor, bilimsel ve kültürel faaliyetler, kentli yaşantı, üretim sürecinin kritik noktaları ve hatta devlet mekanizmasındaki bazı noktalar... AKP örneğin on yıl öncesiyle kıyaslandığında buralarda azımsanamayacak kadar mesafe kaydetti. İlericilik özellikle solun müthiş çabasına rağmen, soldan kaçıldığı liberalizme göz kırpıldığı ve alan açıldığı ölçüde kan kaybetti ve geri çekildi. Ama ilericilik Türkiye'de tuttuğu mevzilerden tamamen sökülüp atılamadı.

Gelecekte atılamayacağının ise hiçbir garantisi yok ve buna AKP değil ilericilik karar verecek.

Bu zorlu mücadelede bugüne kadar tutunan, yok sayılamayacak bir birikime sahip ilericiliğin en zayıf tarafı ise açık ki sınıfsal karakteri.

Türkiye ilericiliğinin bir sınıfsal karakteri veya rengi yok ve bu yoksunluk ilericiliğin toplumsal tabanının kentli emekçilerden oluştuğu gerçeğiyle çelişmiyor. Türkiye'de kentli emekçilerin aslında kim oldukları gerçeğinin üzerini örtmek için öylesine büyük ve yoğun bir çaba var ki, bu insanları siyasi olarak temsil etme iddiasındaki yığınsal sosyal demokrat partilerin en temel işlevi bu olsa gerek.

Bu koşullarda sınıfsal bir kimlik edinemeyen emekçinin ilericiliği ve dolayısıyla bu büyük gövdeye sırtını yaslamış Türkiye ilericiliği AKP karşısında yeterince direngen olamıyor. Patronun karşısına ben işçiyim diye dikilemeyen ilerici, 1923 değerlerini ilk satanlardan Koç ailesini cumhuriyetin temel direği sanıyor. Sınıfın, mühendisle metal işçisini, sağlıkçıyla madenciyi, avukatla plaza emekçisini yan yana getiren bütünleştirici ve güçlü kimliğini cebine koymayan ilerici, kurtuluşu Vaşington ya da Kremlin'den beklemekte bir mahsur görmüyor.

Sınıfsal olanın yokluğunun yarattığı boşluk kaçınılmaz olarak liberalizm tarafından işbirlikçilik ve piyasacılık biçiminde dolduruluyor ve ilericilik zayıflatılıyor.

Türkiye'nin şansı ise ilericiliğin en zayıf yanının en güçlü tarafına dönüşmesinin gerçek bir seçenek olarak önümüzde durması. Tek bir koşulla elbette... Bu ülkede emeğini satarak geçinen tüm ilericilerin sınıfsal kimliklerini hatırlamaları ve o kimliğin gereğini yerine getirmeye başlamaları koşuluyla. İlericiliğin ve dolayısıyla ülkenin kaderinin işçilerin elinde olmasından daha güzel ne olabilir ki...