Erdoğan iç savaşa mı hazırlanıyor?

Erdoğan'ın kimseye güvenmediği, daha doğrusu güvenemediği malum. Bu güvensizliğin kendisine karşı kullanılabilecek bir tür silaha dönüştüğü de...

Erdoğan'ın yakın çevresi hakkında dolaşıma sokulan haberlerin bir kısmı bunun için yapılıyor olabilir. Genelkurmay Başkanı'nın Fethullahçıların ajanı olduğu ve darbe için fırsat kolladığı veya AKP içindeki operasyondan sonra oluşturulan kabinede dahi Erdoğan'ın kuyusunu kazan bakanlar bulunduğu haberlerinde doğruluk payı vardır belki. Ya da Hakan Fidan, ABD ile pazarlığı bitirmiş elindeki tüm dosyaları çoktan teslim etmiştir bile. Bunlar için kimse kesinlikle yanlıştır diyemez. Söz konusu olan yalnızca Türkiye'nin siyasi gelenekleri değildir. Bu gerici ve karanlık çağda komplo tüm dünyada siyasetin ayrılmaz bir parçasıdır ve bu adamların dünyasında herkes herkesten özür dileyebildiği gibi herkes herkesin de kuyusunu kazabilir. Kimsenin bir diğerine şartsız, koşulsuz güvenmesi için bir neden yoktur. O dünyada belirleyici olan bağlılık değil ihanettir.

Erdoğan'ın gitmesi için bu işlerden medet umanlar da haksız değil üstelik. Çünkü Erdoğan bu şekilde gidebilir. Yanlış olan Erdoğan'ın böylesi bir darbe, komplo, tezgah, artık ne ise o yöntem, öyle gitmesinin bize, Türkiye'ye bir faydası olacağının beklenmesi.

Dahası, bu beklenti ya da planlar Türkiye'nin şu anki toplumsal tablosuyla uyumlu ne yazık ki...

Çünkü Türkiye'de kitleler Haziran Direnişi'nden sonra siyasetten çekildi. Beklenmedik bir gelişme değildi elbette. Kitlelerin uzun süre siyasetin içinde kalması nesnel olarak zaten imkansızdı. Ancak bundan daha önemlisi, Haziran'ın Türkiye'ye ülkenin siyasi gelenekleri ve tarihine ters bir alışkanlığı hediye etmesi ihtimaliydi. Buna izin verilmedi. Önce seçimler geldi, sonra ise büyük bir şiddet dalgası... Mühim olan insanların evlere kapanması değildi, insanlar sokağa, parka, ne yazık ki AVM'ye dönerdi. Döndüler de zaten. Ama insanların siyasete geri dönmesi için bambaşka koşulların oluşması gerekiyordu. Bunların olgunlaşmaması için el birliğiyle uğraşıldı. Hareketli bir kitle tabanı olan Kürt ulusal hareketinin de hendekle, bombayla bu sürece omuz vermesi, kendi kitle dinamikleri ile siyasetin arasını açması ilginçtir mesela.

Yükselen şiddet yalnızca halkı hedef aldığı için halk düşmanı değildi. Seçimler de dahil olmak üzere bu sürecin kendisi bir bütün olarak, siyaseti halktan arındırdığı için halk düşmanıydı.

Patronların hüküm sürdüğü bu düzenin tüm bileşenleri bu işten kazançlı çıkarken en kazançlı çıkan kitlesini harekete geçirmekte hep sıkıntı yaşayan AKP oldu.

Erdoğan'ın kitlelerden daha çok komplolara karşı önlem almasının Erdoğan için bir avantaj olduğu açık değil mi? Erdoğan'ın kendisi için kurduğu bir güvenlik teşkilatının başrolde olduğu iç savaş senaryolarının konuşulduğu bugünlerde bu senaryoların dahi kitlesiz olması Türkiye siyaseti hakkında, bu senaryoların doğruluğundan bağımsız olarak, çok sayıda ipucu barındırıyor.

Erdoğan'ın savaş senaryosu kitleleri sokağa çıkarmıyor. Tam tersine... Kitleleri yaygın bir şiddet dalgasıyla evde tutmak için senaryo yazılıyor.

Doğru olabilir mi? Neden olmasın... Erdoğan'ın bunu denemesi ile böylesi bir senaryo için hazırlık yapması arasında bayağı fark var.

Böyle bir ülkede, siyasetin bu denli dar bir alana sıkıştığı bir ortamda, her tür senaryo için hazırlık yapmak ihtimal dahilindedir. Siyaseti belirsizleştiren halkın müdahalesidir. Kitleleri uzak tutmayı başardığınız siyasette ihtimaller hesaplanabilir, bu ihtimallere dair önlemler almak mümkün hale gelir.

Bombalar, her türden savaş ve darbe senaryoları, başıboş cihatçılar, düzen siyasetinde hiç bitmeyen yeni çıkış arayışları, AKP'de ve sarayda kaynayan kazanlar... Erdoğan dışarıda ve içeride dostlarının sayısını artırmaya çalışadursun, bunlara bakıp Türkiye sakinleşiyor, huzura kavuşuyor denebilir mi? Denemez elbette, ama sakinleşmeyen Türkiye siyasetinde bu hareketlilikle uyumsuz bir toplumsal sakinleşme var. Kitlelerin etkisinin gittikçe azaldığı, herkesin herkesi her konuda tepki vermeye çağırdığı ama herkesin durmadan söylenip aslında kimsenin gerçekten tepki vermediği bu ortam düzenin efendilerine huzur veriyordur mutlaka. Bombalı saldırıdan sonra törenle köprü açılıyor diye kızıp iki gün sonra o köprüden geçerek tatile gidilen bir ülke burası.

Türkiye'de bir belirsizlik gerçekten var ama belirsizlik düzene dair değil ki. Bu belirsizlik içindeki bütün ihtimallerin hesaplanabildiği ve düzenin içinde tutulabildiği böyle bir ortamda, iç savaş olasılıkları dahi tartışılsa ne AKP, ne de patronlar endişe duyar.

AKP ve Erdoğan herkesin huzurunu kaçırdı doğru. Ama herkesin rahatı bozulmadan bu adamlardan kurtuluş yok, bu da doğru. İç savaş dahil her türden felaket senaryosu ortada dolaşırken, aman kimsenin huzuru kaçmasın diyerek bu senaryolara karşı mücadele edilemez.

Kitle desteğiyle iktidarda durduğunu iddia eden AKP'nin en zayıf yanı kitleler aslında. Bu belirsizlikten çıkış halkın siyasete katılımıyla belirsizliğin artırılması, artan belirsizliğin içinde kurulu düzenin dışında aydınlık seçeneklerin görünür hale gelmesiyle mümkün. Rahata ve huzura giden yol da, belirsizlik artarken rahatsızlık ve huzursuzluğu göze almaktan geçiyor.