Emperyalizmi sözlüklerden kim sildi?

Türkiye'nin Suriye'ye yönelik askeri harekatının ardından süren görüşmeler sırasında, o kadar dikkat çekmeyen bir haber ortalıkta dolanıyordu. İddiaya göre Türkiye, Suriye ile aynı anda Kuzey Irak'taki askeri varlığını da arttırmıştı.

Bu tür haberleri kesin olarak doğrulamak mümkün değil tabii. Hele de böyle dönemlerde haberin kendisinin de savaş ve çekişmenin bir aracı ve parçası olduğu düşünülürse...

Ancak haberin kendisinin insanları pek şaşırtmaması, ya da Türkiye'nin böyle bir girişiminin beklenir olması haberin kendisinden dahi daha önemli. Türkiye Kuzey Irak'ta rahat hareket ediyor, çünkü bölgedeki askeri varlığı, ekonomik ve siyasi varlığının uzantısı. Dahası askeri varlığın geçiciliği rahatlıkla tartışılabilir peki ama ekonomik ve siyasi varlığının karakteri...

Türkiye, Kuzey Irak'taki Kürt bölgesel hükümetinin en önemli ticaret ortağı, hatta deyim yerindeyse can damarı. Bölge Türkiye sermayesinin kârlı ve verimli bir yatırım alanı. Barzani yönetiminin referandum denemesinden sonra geçici bir süre yavaşlayan ilişkiler, sessiz sedasız eski haline döndü. Referandumun en civcivli zamanlarında, Türkiye'nin bu ilişkilerden vazgeçemeyeceğini dolayısıyla Barzani'ye göz yumulabileceğini iddia eden Kürt kaynaklar vardı. İlişkinin önemine dair haklı olabilirlerdi, ama güç dengesini gözetmedikleri için analizleri yanlıştı. Çünkü Türkiye bu ilişkide gelişkinlik ve güç gözetildiğinde avantajları daha fazla olan taraftı ve bu nedenle bölgeyi gözden çıkarmadan istediğini elde etmek için baskı uyguluyordu.

Şimdi, Türkiye, Suriye'de benzer nitelikte bir senaryonun peşinde. Askeri varlığının bir noktadan sonra tartışmalı hale geleceğinin ve bu şekilde sürdüremeyeceğinin elbette farkında. Ama AKP Türkiyesi Suriye'de siyasi ve ekonomik etkisini kalıcı hale getirmek için uğraşıyor ve askeri faaliyet bunun için bazen bir koçbaşı işlevi görüyor, bazen de yardımcı ve destekleyici bir işlev üstleniyor.

Emperyalizmi yalnızca bir dış politika kavramına indirgeyen, askeri faaliyetleri de bunun bir uzantısı olarak gören anlayışın Türkiye'nin bölgedeki varlığını anlaması olanaksız. Hayır, Türkiye emperyalist bir ülke olduğu için sınır ötesinde siyasi, ekonomik ve askeri faaliyetler yürütmüyor... Ama Türkiye emperyalist çağın kurallarına uygun olarak kapasitesi ölçüsünde bu tür denemeler yapıyor ve burada önemli olan bu girişimlerin siyasi, ekonomik ve askeri alanları kapsayacak şekilde bir bütün olması.

Evet bu alanlar bir bütün ve emperyalizm bir dış politika kavramı değil adlı adınca kapitalizmin bir aşaması. Uluslararası tekellerin ve sermaye düzeninin hakimiyetine dayanıyor, dünya çapında bir hiyerarşi çerçevesinde işliyor ve bu hiyerarşi içinde tüm güçler birbiriyle amansız bir rekabet içinde...

Suriye, Irak, Türkiye veya başka bir yer... Bugün dünyada olanı biteni anlamak ve doğru pozisyon almak için emperyalizm kavramına başvurmak bir şart. Başka türlüsü mümkün değil.

Oysa Türkiye'de daha 2000'li yılların başında Avrupa Birliği ile ilgili tartışmalardan başlamak üzere emperyalizm kavramının altı hızla boşaltıldı, neredeyse sözlüklerden silindi ve doğru şekilde kullanılmaz hale geldi. 

Yaratılan bu boşlukta şimdi ne ararsanız var artık... Türkiye'nin müdahalesini engellemek için bir emperyal gücün arkasına sığınıp şimdi ne yapacağını şaşıranlar... AKP'yi devirmek için emperyalizmden yardım dilenenler... Emperyalizme kafa tutma numarasıyla emperyalistlerle iş pişirenler... Hangi nedenle olursa olsun, bir emperyalist odağa karşı bir diğerinin tarafını tutanlar... Birbirleriyle hiç anlaşamasalar da hepsi aynı taraftalar aslında.

Türkiye'nin Suriye'ye yönelik askeri harekatını destekleyenlerle, bu harekata karşı çıkanların bir kısmını birleştiren hat işte buydu. Dünyada ve Türkiye'de işleyen düzene karşı çıkmadan olmuyordu.

Benzer bir durumun sınırın öte tarafında Suriye için de geçerli olduğu açık değil mi? Haklı ve meşru bir şekilde tüm yabancı ve işgalci güçlerin ülkeyi terk etmesi için mücadele eden Esad yönetiminin açmazı da aynı yerde.

Suriye yönetimi, bir şekilde Türkiye'nin askeri varlığını sona erdirebilir. Bugün Rusya aracılığıyla pazarlık yaptığı Erdoğan'la doğrudan masaya oturmayı kategorik olarak reddebilir de... Ama Türkiye veya başka yabancı güçleri Suriye'ye bir daha sokmamak için bu aktörlerin gücünün temel kaynağı olan düzenin dışına çıkmak gerekir. Tersi durumda bu ülke veya öznelerin Suriye'de varlıklarını sürdürebilmeleri için bir zemin hep varolur.

ABD değil Rusya bu ülkenin geleceğini etkilemeye çalışır veya masaya Erdoğan'la değil de Türkiye adına bir başkasıyla oturulur.

Evet Erdoğan'la değil de bir başkasıyla...

Erdoğan'ın ilelebet Türkiye'yi yöneteceğini kim söyledi gerçekten? Oysa, Suriye'ye yönelik harekat başka pek çok şeyin yanında hep söylenenin tersine bu durumun da kolayca değişebileceğini gösterdi.

Türkiye kapitalizmi Suriye'de kalıcı mı olmak istiyor? Suriye yönetimiyle masaya oturmaya hazır insanların yönettiği bir Türkiye'nin Suriye'de iktisadi ve siyasi açıdan ağırlığının artma ihtimaline kimse küçük diyemez. Düzenin bugünkü ihtiyaçları şimdi Erdoğan'ın işlerini bir nebze kolaylaştırıyor olabilir, ama bölgede gelecekte oluşacak başka bir tabloda ortaya çıkacak gereksinimlerin Erdoğan'ı işaret etmesi niye zorunlu olsun... 

Türkiyeli patronların ve düzenin bölgesel arayışlarıyla, farklı aktörlerin siyasi yönelimlerinin birbiriyle uyumlu hale gelmesi, Erdoğan'ın altındaki zemini daha da kaygan hale getirebilir. Düzen dediğimiz budur işte. Emperyalizm çağında esas olan her zaman tekellerin hakimiyeti ve sermayenin kâr arayışıdır.