Dünya değişecek

Bugün içinde yaşadığımız dünya değişecek. Eskisi gibi bir yer olmayacak. Ülkeler, sistemler ve elbette insanlar farklılaşacak. Türkiye de bu değişimden etkilenecek.

Peki, dünya ve ülkemiz daha iyi, daha yaşanılır yerler mi olacaklar? İnsanlığı aydınlık bir gelecek mi, yoksa bugünkünden de kötü ve karanlık günler mi bekliyor?

Dünyanın büyük bir dönüşümden geçtiği 1980’lerden önceki on yıl pek çok açıdan oldukça ilginçti. Kapitalizme dair büyük bir umutsuzluk tüm dünyayı sarmıştı. 1970’ler bir dünya sistemi olarak kapitalizmin derin bir krizle boğuştuğu yıllardı. Uluslararası sermaye komünizme karşı çok geniş bir coğrafyada mücadele yürütürken, emperyalist merkezlerde dahi kaybediyor olduklarına dair algıyı kıramıyordu.

ABD, Latin Amerika’da darbeler örgütlüyordu ama Vietnam’da büyük bir yenilgi almıştı. Madenci grevleriyle sarsılan İngiltere yönünü kaybetmiş, Batı Almanya, yaşamın pek çok alanında hemen doğusundaki sosyalizmin gerisinde kaldığını saklayamaz hale gelmişti. Genel olarak sol, dünyanın istisnasız her yerinde uluslararası sermayeye karşı dişe diş bir mücadele veriyordu. Bazen ilerliyor, bazen geriliyor olabilirdi. Ancak solun dünya siyasetinin belirleyici aktörlerinden birisi olduğu tartışmasızdı.

Sol kazanmaya adaydı. Ama kazanamadı…

Derin bir krizin içinde debelenen kapitalizme son darbeyi ne sosyalizm vurabildi, ne de bu iki sistemin dışında üçüncü bir yol arayan denemeler…

1970’lerde çok sayıda işaretin gösterdiği şuydu: Dünya değişecekti. Öyle ya da böyle… 1970’lerin dünyası sürdürülemez bir dünyaydı. İki kutuplu dünyanın sonuna gelinmişti. Emperyalist sistemin derin krizi, barış içinde bir arada yaşama fikrinin de sonuydu. Emperyalizm ya sosyalizmi ve solu bitirecekti, ya da sürekli bir geri çekiliş sürecinin içinde hapsolacak, kendi sonuna doğru adım adım ilerleyecekti.

Dünya değişti. Kazanan kapitalizm oldu. Sosyalizm çözüldü ve sosyalizmin çözülüşüne paralel bir şekilde dünyanın her yerinde sol geri çekildi. Bu geri çekiliş, uzun bir süre boyunca solun dünya siyasetinde belirleyici aktörlerden birisi olmayacağı anlamına geliyordu.

Kazanan kapitalizm olunca ve üstelik sınıflar mücadelesindeki denge sermayenin lehine radikal bir şekilde değişince dünya daha iyi, daha yaşanılır bir yer olmadı. Tarihin gelişiminde bir süreliğine neredeyse tek belirleyici konuma oturan uluslararası sermaye istediği gibi at oynatınca, insanlık sözcüğün gerçek anlamıyla karanlık bir çağa girdi. İçinde yaşadığımız dünya sistemi bu karanlık çağın içinde biçimlendi.

İşte bu dönemin sonuna geliyoruz. Karanlık bir çağın içinde biçimlenen dünya sistemi yolun sonuna geldi. Emperyalist sistem varolan haliyle bir kez daha sürdürülemez noktada ve bir yeniden yapılanma kendisini dayatıyor.

Dünya ekonomisi kalıcı bir şekilde düzlüğe çıkmayı başaramıyor ve siyasi krizler çözülemiyor. Emperyalist hiyerarşi çatırdıyor ve ekonomik ve siyasi dengeler değişirken yeni aktörler kendilerine bir yer bulmaya çalışıyorlar. Dünya üzerinde bu belirsizlikten nasibini almayan bölge neredeyse yok gibi… En az bunlar kadar önemlisi, tıpkı daha önce olduğu gibi, bizzat emperyalist merkezler de bu gelişmelerden etkileniyor.

Bu büyük belirsizlik ve kaos ortamı içinde emperyalizm insanlara bir çıkış yolu gösteremedikçe umutsuzluk dalga dalga yayılıyor. İdeolojik kriz derinleşip ekonomik ve siyasi meseleler iyice su yüzüne çıktıkça, sürdürülemezlik daha açık bir şekilde görülüyor.

Emperyalist sistem bu haliyle sürdürülemez. Dünya değişecek artık bu belli oldu.

Bu değişimin nasıl ve hangi hızla gerçekleşeceğine dair pek çok senaryo üzerinde durulabilir. Değişecek olan karanlık bir çağın biçimlendirdiği dünya sistemidir ama bu veri değişimin olumlu yönde gerçekleşeceğinin işareti olamaz.

Bir önceki değişim solun ağır yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Şu anda sol henüz denklemin bir parçası değil. Ancak bu denli köklü bir değişim yaşanırken solun bu denklemin bir parçası haline gelmesi yalnızca teorik bir ihtimal olarak görülemez. Dünya sisteminde yaşanacak alt üst oluş pek çok yerde solun önünde somut olanaklar açacak ve değişimin yönü de solun bu olanakları nasıl değerlendireceğinden doğrudan etkilenecek.

Solun gelecek döneme dair belirleyeceği stratejik çizgi dünya sistemindeki bu tıkanıklığı ve bu tıkanıklığın aşılması için zorunlu yeniden yapılanmayı veri almak zorunda.

Dünya değişecek. Bir önceki değişimde sol büyük mevziler kaybetmişti. Bu defa kaybedeceklerimizin sayısı oldukça sınırlı. Ama şimdiki tehlike de geçmişle karşılaştırılabilir düzeyde. Bu değişimi solun dışarıdan yalnızca izlediğini düşünebiliyor musunuz? Bugünkü dünya sisteminin karanlık bir çağın içinde biçimlendiğinden mi bahsediyorduk… Karanlığın ve gericiliğin ne yazık ki bir sınırı ve dibi yoktur.