Cihatçı çeteler mi daha gerici yoksa Batının sağcıları mı?

ABD'nin Cumhuriyetçi Başkan adaylarından para babası Donald Trump'un IŞİD'e bayıldığına emin olabilirsiniz. Potansiyel bir başkan olarak IŞİD'in bölgede Amerikan çıkarlarıyla uyumlu hareket etmesinden dolayı değil yalnızca, Trump ırkçı kimliğini her fırsatta rahatça dışavurması için IŞİD'den daha iyi bir bahane bulamaz da ondan.

IŞİD bir genelleme tabii... Cihatçı çetelerin tamamı için geçerli bu. ABD'ye başkan olursa ülkeye Müslüman almayacağını ciddi ciddi söyleyen Trump, okyanusun ötesindeki İngiltere'ye, Müslüman mahallelerine operasyon yapmasını telkin ederken de gayet tutarlı. Trump'un dünyasında Müslümanlara yer yok.

Trump'un şu an yetkisi yok ondan atıp tutabiliyor diye düşünenler ABD'nin liderlik ettiği terör örgütü NATO'nun Genel Sekreteri'nin Müslümanlar için niye savaşalım demesini nasıl karşılıyorlar? Yetkiyse yetki, dünyanın en tehlikeli örgütünün baş bürokratı bombardımana devam ama Hıristiyan çocuklarını cepheye sürmeyelim diye açıklama yapabiliyor ve devam ediyor: Katiller Müslüman, mağdurlar Müslüman, IŞİD'e karşı savaşanların çoğu da Müslüman, biz niye araya girelim...

Bunu bir mutluluk ifadesi gibi okuyabilirsiniz. Tıpkı Trump'un cümleleri gibi. Ya da Le Pen veya Merkel'inkiler gibi... Daha diplomatik olanlarına da rastlayabilirsiniz, daha üstü örtülü ifadelerle karşılaşabilirsiniz ama Batı'nın sağcılarının IŞİD'den ve cihatçı çetelerden gerçekten rahatsız olduğuna dair bir tane somut kanıt bulamazsınız. Değiller çünkü.

Seviyorlar bu cihatçı katilleri. Arada Paris'te bomba patlatmak, dergi taramak gibi garip işler yapsalar ve onları korkutsalar da seviyorlar. Yol kazası olarak görüyorlar ölenleri ve ölü bedenler vesilesiyle siyaset yapmaktan, ülkelerindeki emekçilere ve yoksullara saldırmak için fırsat bulmaktan, baskıyı artırmaktan, bölgeye daha fazla silah, daha fazla bomba göndermekten memnunlar.

Avrupa'nın sağcı ideolojisi Müslümanlıkla barışamaz, bu bir hayaldir. Bu ideolojik yönelim değiştirilemez. Çünkü, Avrupa sağcılığının genetiğinde Müslüman düşmanlığı, Doğu halklarının Müslüman olarak kodlanmasından ötürü ezilen halklara karşı duyulan Batılı ve emperyalist nefret ile birleşmiştir ve bu düşmanlığın sınıfsal bir yanı vardır.

Bu sınıfsal nefret geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında yoğunlaşan göçle birlikte perçinlenmiştir. Yalnızca Doğuda değil, kendi ülkesinde yaşayan Müslümanlar da genelde emekçi ve yoksuldur.

İslam ve yabancı düşmanlığı sadece dinsel ve etnik kimliklerden yola çıkılarak anlaşılamaz.

Bugün Avrupa'da sağ yeniden yükselişe geçmişse, ABD'de para babası ve manyak bir başkan adayı büyük bir rahatlıkla ırkçılık yaparak seçim kazanmaya çalışıyorsa, bunda insanlığın yüz karası olan cihatçı katillerin payı büyük elbette.

Ancak Batılı gerici ve sağcıların cihatçı aşkının sınıfsal yanı hiç gözden kaçmasın. IŞİD ve cihatçı terör işte bu yüzden modern ve çağımıza ait bir olgu. Batıya, Müslümanlardan ve Doğudan nefret ederken emekçi ve yoksullara saldırma, onları baskı altına alma fırsatı veren katil sürüsü, Batıdaki sermaye düzeninin en köklü refleksini, sınıf düşmanlığını sergilemesine de olanak veriyor. Batılı sağcılar yabancı ve Müslüman düşmanlığı yaparken, emekçi ve yoksul düşmanlığı da yapabildikleri için gericilikte sınır tanımıyorlar.

Avrupa ve Amerikan uygarlığının sağcılarının IŞİD'le ve cihatçı çetelerle gericilikte ortaklaşmalarının sınıfsal bir yanı var. İşte bu nedenle Batılı solcunun son gelişmelere bakarken etnik ve dinsel olana odaklanan her zamanki Avrupai gözlüğünü çıkartıp sınıfsal bir gözlük takması gerekiyor. Batının gerici siyasal ortamı da tıpkı bölgemizdeki gibi emekçileri ve yoksulları göreve çağırıyor.

Haftalık siyasi dergi Boyun Eğme'nin 11. sayısında yayınlanmıştır.