Bir gün Erdoğan'ı çok sevmeniz de yetmeyecek

Hava bozuk, ortalık karanlık, memleket tekin değil. O yüzden sakın hareket etmeyin. Parmağınızı bile kımıldatmayın. Aman kendinize dikkat edin.

Çözerse başkaları çözsün. Facebook ve twitter, beğenme ve paylaşma düğmeleri tepkinizi göstermek için var. Fakat yine de orada bile dikkat etmek gerekiyor. Sakın bir çizginin ötesine geçmeyin, malum sosyal medya paylaşımları bile dava konusu olabiliyor.

Başkaları çözsün tabii, patronlar mesela... Ah şu Mustafa Koç ölmeseydi değil mi? Ama Koç ailesi dimdik ayakta hâlâ. Boynerler, Doğanlar, Sabancılar, Eczacıbaşılar da oradalar. Çağdaş, modern ve laik patronlarınız güçlü insanlar, çözerler elbette bu konuyu da.

Askerleri herkes unutmuş olabilir ama Arınç sağlam adam. Abdullah Gül de pusuda bekliyor. Hamamönü hizbi AKP'yi bölerse, oturduğunuz yerden memleketin kurtulmasını izleyebilirsiniz. Erken seçim falan derken, sandıkla gider adamlar. Hesap kitap yaparak oy kullanmak en iyi bildiğiniz iş sonuçta.

Hem belli mi olur belki ABD el atar meseleye, ya da Putin. Baksanıza adam tam bir bela, kimse tarafından sevilmiyor. Öyle bir diktatör ki, dünyanın öbür ucunda, Ekvador'da bile olay çıkartmayı başarabiliyor. Lakin şahıs tehlikeli. Sıradan devam ediyor ve içeride düşmanına göz açtırmıyor. Ama sıra niye size gelsin ki, etliye sütlüye karışmadan yaşayıp gidiyorsunuz şuracıkta.

Yaşayıp gidiyorsunuz evet... Yobazların elinde oyuncak olmuş bir ülkede yaşamaya yaşamak denirse yaşıyorsunuz.

Ne yapacağınıza ve yapmayacağınıza din alimleri tarafından karar verilmesine bir adım kaldı ve siz yaşıyorsunuz öyle mi?

Hâlâ duracaklarını düşünüyor musunuz? Ya da bir yerde vazgeçeceklerini veya sizin gibilerle uzlaşacaklarını, herkes istediği gibi yaşasın diyeceklerini mi hayal ediyorsunuz?

Bu ülkeyi baştan aşağı dinselleştirmeden durmayacaklar. Kendi yaşam tarzlarını, inançlarını size dayatmaktan vazgeçmeyecekler. Uzlaşmayacak, her türlü yolu deneyerek boyun eğdirecekler.

Geri adım attığınız, sesinizi çıkarmadığınız, harekete geçmediğiniz her gün onları hedeflerine bir adım daha yaklaştırıyor.

Uzak durduğunuz, kendinizi sakladığınız, kimselere görünmediğiniz için sıra size gelmiyor ya. Yanılıyorsunuz. Sıra size şimdilik gelmiyor olabilir, ama gelecek. Sevmiyorsanız, onaylamıyorsanız, farklı düşünüyorsanız siz farkında değilsiniz belki ama sıraya çoktan geçtiniz ve o sıra size doğru ilerliyor.

Ya da vazgeçeceksiniz. Kendiniz olmayı bırakacaksınız. İnanmıyorsanız inanacak, onlar gibi düşünmüyorsanız düşüneceksiniz. Erdoğan'ı seveceksiniz mesela. Evet onun suratından hoşlanmaya başlayacaksınız. Yetmeyecek, ailenize de sevdirmek zorunda kalacaksınız. Çocuklarınıza, yakınlarınıza, sevgilinize başkan babanızın fazilet ve erdemlerini anlatacaksınız durmadan. Aralıksız söylediği yalanlar mesela... Doğruluklarına ikna olacaksınız. Saraydaki muhtarlar gibi hissedecek, sosyal medyanın gerici trolleri gibi akıl yürütecek, AKP miting ve etkinliklerine katılacak ve onlar gibi bağıracaksınız. Devlet aygıtının bir şiddet makinesine dönüşmesine, masum insanları katletmesine alkış tutacak, AKP'nin içeride ve dışarıda işlediği tüm suçlara ortak olacaksınız.

Fakat yine yetmeyecek. Böylesi bir çürüme dahi kifayetsiz kalacak. AKP Türkiyesi'nin Erdoğan'dan ibaret olmadığını göreceksiniz. Erdoğan'ı sevmek karnınızı doyurmayacak örneğin. Sadaka toplumunun ne demek olduğunu asıl o zaman anlayacaksınız. Dinselleşmeyle sömürü ve yoksulluk arasındaki ilişkiyi o gün çözeceksiniz. Bu ülkenin AKP'yi destekleyen yarısının tamamının hayatı mı kurtuluyor ki sizin hayatınız kurtulacak? Çürümek ne açlığınıza derman olacak, ne de evinizin kirasını ödeyecek. Paranız yoksa yine hastane kapılarında sürünecek, çocuklarınıza istediğiniz olanakları sağlayamayacaksınız. Erdoğan ve çetesinin el verdiği, zengin ettiği ya da dokunmadığı adamların kim olduğunu, o şanslı azınlığın nasıl oluştuğunu anlayacaksınız. Soluksuz çalışacak ama ay sonunu yine zor getirecek, patronların sürdüğü sefayı uzaktan izleyeceksiniz. Üstelik bunların hepsine kader demeyi ve kabullenmeyi, zenginliğin de yoksulluk gibi hak edilmiş olduğunu öğreneceksiniz.

Lakin yetmeyecek. Ne yapsanız, neye dönüşseniz yetmeyecek. Dinselleşme denilen karanlığın dibinin olmadığını o dipsiz kuyuda sonsuza dek düşerken kavrayacaksınız.

O kocaman karanlık sizi ve memleketi yutarken dahi devam edecek ve evet yine de yetmeyecek.