Bir Büyük Komplo

Hayatta her şeyin göründüğü gibi olduğunu kabul etmek zordur. Çünkü bu hayat sözcüğün tam anlamıyla küçük bir azınlığı dışarıda bıraktığınızda hepimiz için zorluklarla dolu ve üstelik sıkıcıdır. O küçük azınlık ise tüm dünya nimetlerini kendi emirlerine koşarken kendi kendilerine dert icat etmekle meşguldür. Bu dert icat etmek işinde ne kadar başarılı oldukları, onların icat ettikleri dertlere örneğin magazin programları aracılığıyla tüm ülkeyi ortak etmelerinden anlaşılabilir. İcat ettikleri dertlerle eğlendikleri gibi, bu dertleri ideolojik bir silaha dönüştürmekten de geri durmamışlardır. Onlar için asıl dert olacak sol ve işçilerle ilgilenmek ise yine onlar adına dünyayı ve ülkeleri yönetenlerin işidir.

Tüm bunların ezilen ve sömürülenler için hayatı daha da zor, daha da sıkıcı hale getirdiği aşikâr değil mi?

Sıkıcılık umutsuzluğu besler. Üstelik tüm bu tabloya alışmak da kolaydır. Dahası insanoğlu kolaycılığa alışalı da çok olmuştur.

Bunalım içinde bir çözüm yolu aramak doğaldır. Ama bu arayışın alışkanlıklarla çakıştığı yerden çözüm değil çözümsüzlük çıkar. Çünkü kolaycılığa alıştırılmış insan, her şeyi çözecek, kendisini bu dünyanın sırrına vakıf kılacak büyülü bir formülün peşine düşer.

Tüm bu olanların basit bir nedeni, bir açıklaması olmalıdır. Tüm olan biteni açıklayacak bu formülün uygulaması kimseyi zorlamamalı, ama yine bu büyülü formül kimsenin alışkanlıklarını tehdit etmeyip huzuru da kaçırmamalıdır.

Dünya saçma sapan bir yer haline gelmişken ve bu saçmalığı olduğu gibi kabul etmek her geçen gün zorlaşırken, aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, her şeyin arkasında gizli güçlerin, bu güçlerin aralarındaki mücadelenin olduğunu söylemek en kolayıdır. Şayet durum bundan ibaretse yapılacak olan bellidir bu gizli, kadir-i mutlak güçlerin tepişmesi büyük sırra vakıf mazlum bir ölümlüye yakışan kalenderlikle izlenecektir. Bu dev şebekeyi durdurmak gibi bir misyon zaten söz konusu olamaz. Önemli olan sadece komployu anlamaktır. Anlamak ve hakkında konuşmak... Hiç durmadan konuştukça komplo daha iyi anlaşılacaktır. Komployu konuşmak hepimizin asli görevidir.

Eğer bu dünyanın bir sırrı varsa ve bu sır tüm hayatımızı, ülkemizi, sorunlarımızın nedenlerini açıklayabiliyorsa, insanoğlunun bu sırrın yanında ne kadar aciz kalacağını tahmin edebiliyor musunuz? Bu sır büyüdükçe insan küçülecektir. Bu sırrın büyüdüğü yerde öznel faaliyetin esamesi bile okunmaz. Büyük sırrın varlığı insanın bitişidir.

Cevap ararken kendi yokluğuyla karşılaşan insanın makus kaderiyle barışmaktan başka seçeneği kalmaz. Komploculuk insanın zavallılığını, iradesinin sınırlarını ve yetersizliğini tescilleyen bir faaliyete dönüştükçe, hayatı ve dünyanın düzenini insanüstü kavramlarla açıklamakla barışacaktır.

İnsanoğlunun cevap ve çözüm arayışı onu aslında cevaba ve çözüme götürecek olan özelliğidir. Bu arayışın böyle sonlanması, aydınlık bir gelecek, eşit ve özgür bir dünya ihtimalini de ortadan kaldırır.

Oysa marksizm de insanın cevap ve çözüm arayışının bir ürünü olarak görülebilir.

Marksizm, komploculuğun tam tersine, hayatta her şeyin göründüğü gibi olduğunu kabul etmekle işe başlar. Ama tüm bunların bir açıklaması ve yine tüm sorunların bir çözümü vardır. Üstelik bu açıklama ile çözüm ayrılmaz bir bütündür. Çözüm yoksa açıklama da yoktur.

Büyük güçlere sahip gizli teşkilatların insanoğlunun iradesini ezip geçmesine, insanı yok etmesine karşılık olarak marksizm aslında insanı tekrar var eder, ona bu dünyayı istediği gibi bir yer haline getirmek için bir şans daha verir.

Ama marksizm bu hayatta her şeyin neden göründüğü gibi olduğunu açıklarken büyülü formüllere itibar etmediği için bilimi işe koşacaktır. Sürecin çetrefilleştiği yer de burasıdır. Ne yazık ki dünyada olup bitenin çoğu zaman basit bir açıklaması yoktur. Ancak bunları sistematik bir şekilde anlamak ve anlatmak mümkündür.

Siyaset işte bu sistematiğin içinde kaybolmadan insanları çözüme doğru itmenin bir yoludur. İnsanlar meseleleri esas olarak çözerken anlayacaklardır.

Herkesin her şeyi büyüklüğüyle orantılı zırvalıktaki komplolarla açıklamaya çalıştığı bir ortamda sol, marksizmin çözümleyen ve anlatan değil sorunları çözücü yanına daha çok vurgu yapmalıdır. Zaten marksizmin gücü problemleri çözerken kavramasında yatmaktadır.

Dünya kapitalizminin krizinin dahi büyük bir Yahudi komplosu ile açıklanmaya çalışıldığı, cumhuriyetin kuruluşundan çözülüşüne kadar her şeyin bir stratejik manyaklıkla çözümlendiği, bütün sınıflar mücadelesinin insanoğlunun aklını ve iradesini yok sayan bir komploya indirgenmeye çalışıldığı şu günlerde, bu toz duman içindeki ortak nokta kimsenin bir çözüm önermiyor oluşudur.

"Tamam işte, benim bir çözümüm var" deme vakti gelmiştir.

Solun elinde bir çözüm vardır.