AKP'yi ne geriletir?

Türkiye’de bugün siyaset ikili bir tablo tarafından belirleniyor. Haziran Direnişi’nin ardından gelen iki seçimden de AKP’nin öyle ya da böyle kazanarak çıkması geniş kitlelerde görünür ve elle tutulur bir siyasi enerji kaybına yol açtı. Yenilgi psikolojisi ve AKP’nin kalıcı olması ihtimalinden beslenen karamsarlık ve umutsuzluk bu tablonun bir yanını oluşturuyor. Haziran sonrası siyasi arayışların bir kısmına da bu karamsarlık ve umutsuzluk damgasını vuruyor. Görünüşte oldukça enerjik ve radikal görünen ve tüm bunların üstüne bir tür gerçekçilikle pazarlanan arayışlar ne yazık ki aslında yine bu duygulardan besleniyor.

Keza, gerçekçilik adına pazarlanan stratejik açılımların arkasında da yine bu yenilgi psikolojisi var. AKP’nin zaten kazanmış olduğunu düşünenler, AKP’nin Türkiyesi’ni doğrudan karşılarına almaya değil, AKP’nin kurmaya gayret ettiği ülkenin dayattığı siyasi paradigmaya tutunarak ilerlemeye çalışıyorlar.

Aklınıza sadece, şimdiye kadar attığı muhafazakar adımları yeterli görmeyip daha fazlasına hazırlanan Kılıçdaroğlu ekibiyle, onun karşısına çıkarken dinci gericiliğe göz kırpan İnce ve arkadaşlarının birbirine rakip olduğu garip bir kurultaya giden CHP gelmesin. Çünkü AKP’nin Türkiyesi’ne tutunanlar ya da tutunmaya çalışanlar sosyal demokratlardan ibaret değil… Keşke öyle olsa.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Demirtaş’ın yakaladığı oy oranının katalizörlüğünde ısıtılan projeler de AKP’yi ve AKP zihniyetinin hedefindeki Türkiye’yi kabul ederek hazırlanan projeler. Onlara dışarıdan veya içeriden yol göstermeye çalışacak olanların bu zemini değiştirmeleri ne yazık ki imkansız. Çünkü o zemin aslında bu projenin varlık nedeni ve o zemin yoksa böyle bir proje de yok. Bir türlü anlaşılmayan da galiba bu böylesi bir sol AKP Türkiyesi’nin ihtiyaç duyduğu bir sol ve Türkiye AKP’nin kendisine giydirmeye çalıştığı elbiseyi yırtsa böyle bir sola zaten ihtiyaç duymayacak.

Oysa, Türkiye’yi belirleyen tablo yalnızca yenilgi psikolojisinden beslenen karamsarlık ve umutsuzluk değil ve tablonun diğer yanı geniş kitlelerde varolan bir arayışla biçimleniyor. Düzen siyasetinin kıyısında duran bu insanların umutsuzluğu, bu düzene dair bir umutsuzluğa ve dolayısıyla düzenin dışına çıkacak bir yolda bambaşka bir siyasi enerjiye dönüşebilecek bir potansiyele sahip. Yeter ki onlara bu düzenin içinde bir yol gösterilmesin, aynı çözümler yeniymiş gibi tekrar tekrar sunulmasın yeter ki bu insanları hayatlarından bezdiren ve onlarda büyük bir nefret uyandıran AKP Türkiyesi kökten reddedilsin.

Türkiye’nin önemli bir kesimi AKP Türkiyesi’yle bir şekilde uzlaşmak, onlarla aynı zemini paylaşmak istemiyor.
Üstelik AKP’den bıkanlar yalnızca AKP’den bıkmadı. AKP’den bıkanlar AKP’ye muhalefet edermiş gibi yapıp AKP’nin değirmenine su taşıyanlardan, AKP Türkiyesi’nin kuruluşuna yardımcı olan tüm aktörlerden de bıkmış durumda.

AKP işte bu nedenle varolan ve bildik yollardan geriletilemiyor. Bu düzenin içinde kalan her ideoloji eskidir artık. İnsanlar AKP’nin eskiyen bu ideolojilerle geriletilemeyeceğini biliyorlar. AKP gelecekte uluslararası dinamikler, ekonomideki muhtemel gelişmeler, parti içi gelişmeler nedeniyle zor durumda kalabilir, ama AKP’nin gerilemesini bir çöküşe dönüştürmek, AKP Türkiyesi’nin kökten reddeden yeni bir arayışın Türkiye siyasetine damga vurmasıyla mümkündür.

AKP’yi geriletecek aktör yalnızca AKP’ye ve onun yarattığı Türkiye’ye kıyasla değil, onun öncesine, 1923 Cumhuriyeti’ne göre de tamamen yeni olmalı…
Bu bağlamda Türkiye’de yeni olan sadece sosyalizmdir. Sosyalizm, bu rolüne kıskançlıkla sahip çıkmalı, kendisi dışında, yeniymiş gibi yaparak, insanların enerjisini çalacak, düzen dışı arayışları AKP Türkiyesi’ne bağlayarak sakat bırakacak her türlü girişime karşı uyanık olmalıdır.

Bugün, yeniyi sosyalizmde somutlamak, bu arayışı sosyalizmin güncelliğiyle buluşturmayı başarmak Türkiye siyasetinin yapısını köklü olarak değiştirecek yegane yoldur.