AKP'nin ülkesinde ölmemenin yolu

Türkiye'de ölüm kol geziyor ve ülkeyi yöneten AKP'nin yurttaşların en temel hakkı olan yaşam hakkı konusundaki tutumu bir yapamama haliyle açıklanamaz durumda. Durmadan ölüyor olmamız bir beceriksizliğin sonucu olarak görülemez. Tam tersine bizi bazen bizzat bu iktidar öldürüyor, bazense ölmemizin koşullarını yaratıyor. Her durumda esas sorumlu değişmiyor.

Ancak daha önemlisi Türkiye'yi ölümlerin hakim olduğu bir ülke haline getirenlerin, ülkeyi tam bu noktada tutmakta kararlı oluşları...

Türkiye'de tablo yakın zamanda değişmeyecek. Hatta belki daha kötüye gidecek.

Suriye'deki savaşın bir parçasıyız artık. AKP'nin bizi Suriye'deki savaşa sürüklemeyle suçlanması her zaman yetersizdi. Çünkü AKP bu savaşa dahil olan değil, bizzat bu savaşı çıkartan öznelerden bir tanesiydi. Savaşı çıkartanlar şimdi bu savaşın devam etmesi için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Cihatçı çetelerle ilişkileri sürdürüyor, sınırın ötesinde ve bu tarafında provokasyon peşinde koşuyor, meşru Suriye hükümetinin lehine olabilecek her türlü uluslararası çabayı engellemeye çalışıyorlar. AKP'nin gücünün artık neye yettiği ve bunları ne kadar başarabildiği ayrı bir tartışma konusu. Önemli olan bu niyet ve somut çabaların ülkemize ölüm olarak geri dönmesi.

Üstelik Suriye'deki çatışmaların şiddeti bir şekilde azalsa dahi sorunun uzun yıllar boyunca etkisini hissettireceğini herkes kabul ediyor. Avrupa Birliği ile Türkiye görüşmelerinde kamuoyunun aslında oldukça belirsiz kalan vize muafiyet konusuna odaklanmasını AKP istedi. Oysa görüşmelerin temel eksenini Suriye'deki insani problemlerin süreceği ve bunun hem Türkiye'yi, hem de Avrupa'yı etkileyeceği gerçeği belirledi. Bu problemin kaynaklarının tartışılacağı masa o değildi, ama problemin süreceğinin rahatça ve neredeyse gülerek kabul edilmesi, bu ahlaksızlık ve yüzsüzlük de savaşın sorumlularından olan Türkiye ve Avrupa'nın yöneticilerine çok yakıştı.

Sorun sürecek. Büyük sorunun bir parçası olarak şiddet de... Sınırın bu yanına bombalar düşmeye devam edecek, cihatçı çeteler eylemler yapacak, göçmenler boğulacak. İnsanlar ölecek.
Suriye böyle de artık Suriye'deki meselelerden soyutlanamayacak Kürt illeri farklı mı?

Kürt hareketinin eski cumhurbaşkanı Gül'ü dahi içine alan farklı kesimlere yaptığı ittifak önerileri bir müzakere sürecinin işareti olarak elbette okunabilir. Ancak bu işaretler şiddetin azalacağı anlamına gelmiyor. Savaş ve müzakerenin sürecin iki boyutu olduğunu hepimiz öğrendik artık. Hem bu iki taraf için de böyle. Dolayısıyla, iki taraftan gelen buna benzer müzakere işaretleri, baharda şiddetin daha da artacak olmasına dair ipuçlarıyla çelişmiyor. Suriye'deki denklemin şimdilik çözümsüz görünmesi de Kürt illerindeki çatışmaların şiddetini artıracak bir durum ne yazık ki... Bölgesel bir sorun haline gelen Kürt sorununda belirsizlik arttıkça herkes pazarlık gücünü artırmak için masaya daha fazla ölüm koyuyor.

Ölüm denilince dahası da var üstelik. İşçi cinayetleri, kadınların bir şekilde hayatlarına girmiş erkekler tarafından durmadan katledilmesi, trafikte şurda burda yok yere öldürülmemiz, liste böyle uzayıp gidiyor.

Bu sorunlara rağmen yaşamaya çalışmak mı, yoksa bu problemlerin üstüne gitmek mi? Bugün önümüzdeki soru bu. Türkiye yaşamak için değişmek zorunda. Başka türlü yaşamak somut ve gerçek bir seçenek olarak önümüzde dururken, bu ülke değişebilecekken, tüm bunlara alışmak nasıl kabul edilebilir?

Zor mu? Tamam ama ne kolay? Yaşamak mı?