AKP karşıtlığından Tekel direnişine

Tekel direnişi pek çok konuyu yeniden tartıştırdığı için de çok önemli.

Geçmişte eksik bıraktığımız ya da gücümüzün yetmemesi nedeniyle geride kaldığımız başlıklar tekrar gündeme geldikçe, hem o eksikliklerin maliyetini görüyoruz, hem de bu eksikliği kapatmak için olanak buluyoruz.

Özelleştirme örneğin... Özelleştirmeler tüm hızıyla sürerken dahi bu başlık neredeyse gündemden düşmüştü. Özelleştirmeler, o tartışmanın gündemden düşmesi, liberal argümanların geniş kesimlerce kabul edilmesi nedeniyle, genel olarak kolay denilebilecek şekilde yapıldı. Sol, bu başlıktan hep zarar gördü. Yeni liberal fırtınanın hızlı estiği dönemde, o rüzgar önüne herkesi katıp sürüklemişti. Buna karşı direnenlerin sesi de geniş kesimlerde yankı bulmadı ne yazık ki. Şimdi Tekel direnişi, özelleştirmenin aslında ne olduğunu, toplumun hangi kesimleri için ne anlama geldiğini anlatırken, önümüze hâlâ o günlerden kalma iddialar çıkıyor. Hükümet temsilcileri aslında geçmişten gelen cümleler kuruyor. Kursunlar diyebilirsiniz ama o iddiaların şu anda bile geçerliliği olduğunu unutmayın. Maalesef, liberal saçmalıklar küçük esnaf, memur ve işçilerin bile akıllarını kirletmiş durumda.

Tekel direnişine karşı artan sempati, AKP karşıtlığından besleniyor burası açık. Bunda hiçbir yanlış da yok. Ancak bu sempatinin özelleştirme karşıtı bir anlayışın topluma mal olmasında kullanılması gerekiyor. Direnişe çeşitli nedenlerle sempatiyle yaklaşıp, özelleştirmeyi savunan pek çok insanın varolması ilk bakışta bir çelişki gibi görünebilir. Bize geçmişten kalmış bu çelişkinin çözümü önemli bir ideolojik fırsat sunuyor. Özelleştirme karşıtı anlayışın yaygınlaşması başka direnişlerin tohumlarını toplumun ve dolayısıyla sınıfın içine yerleştirmek anlamına geliyor.
İşçi düşmanlığı da özelleştirmecilikten çok farklı değil. Bu direniş vesilesiyle, bu toplumda işçi düşmanlığının ne kadar yaygın olduğunu bir kez daha gördük. Sermaye sınıfının düşmanlığı doğal bir refleks, küçük burjuvazinin tutumu da bir noktaya kadar anlaşılır bulunabilir ama bir sınıfın kendi kendisine düşman olması çok tehlikeli bir durumdur. Mesele basitçe, işçi sınıfının kendisi için sınıf bilinciyle hareket edemiyor olması değil. Kapitalizm koşullarında bunun önündeki engelleri hepimiz biliyoruz. Ancak sınıf bilinci yoksunluğuyla, kendisine düşman olmak arasında büyük fark var.

Solun genel ideolojik haritadan silinmesiyle birlikte Türkiye işçi sınıfı kendi kendisine düşman bir sınıf haline geldi. İşçilerin bir kesimi bugün Türkiye'de birbirlerinin hak arama mücadelesine karşı bırakın dayanışma duygularını düşmanlıktan başka bir şey hissetmiyor. Tekel direnişi bu gidişatı tersine döndürmek için bir fırsattır. Tekel işçilerinin yarattığı meşruiyet sınıfın iç yapısının sağlığı açısından da yaşamsaldır. Direnişin bu denli ses getirmesinin sebeblerinden birisi işçilerin arasındaki sınıfsal organik bağları yeniden tesis etmeye başlamasıdır. Bu sağlıklı gidişat bozulmazsa, bir sonraki direnişin daha büyük ses getirmesi ihtimal dahilindedir. Başbakanın korkuları hiç yersiz değildir.
AKP karşıtlığının Tekel direnişine karşı sempatiye dönüşmesinin otomatik bir süreç olduğu da düşünülmesin. Bunun tam tersi de gözlenebiliyor. Özelleştirmecilik ya da işçi düşmanlığı bu konuda bir etken. Ama konu bunlardan ibaret de değil.

AKP düşmanlığında keskinlik iyidir. AKP karşıtlığı tavizlerle olmaz. Ancak AKP karşıtlığının halk düşmanlığıyla birleştiği yerden yalnızca faşizm çıkar. Tekel işçilerinin hepimiz için umut olduğu bu karanlık günlerin bu denli karanlık olmasının nedeni, karanlığın alternatifinin de karanlık olmasıdır. Bu memleket hakkında duyulan umutsuzluk, AKP karşıtlığını, AKP'ye oy verenlere düşman olmak noktasına kolayca götürebiliyor. Öyle ki, tuzu kuru küçük burjuva, sosyetik aydın bozuntusu veya gözü dönmüş kentli orta sınıf üyesi, AKP'ye oy verdikleri için insanların açlıktan ölmeyi hak ettiklerini dahi söyleyebiliyor, Tekel direnişini bu gözle değerlendiriyor. İnsanların ve bu ülkenin değişebileceğine dair umut beslemeyenlerin çözümü yine kendileri gibi halk düşmanı olan beceriksiz generallerde aramaları, işte bu nedenle kimseyi şaşırtmamalı.
Oysa Tekel direnişi AKP'ye oy veren insanların da, bu memleketin de değişebileceğini gösteriyor.

Dün AKP'ye oy verenler, bugün taze solculuklarıyla hepimizi heyecanlandırıyor.

Eski solculardan bu ülkede çok çektik, haklarında yeterince konuştuk. Sıra, Tekel direnişinin ve başka gelişmelerin sola kazandırdığı yeni insanlar hakkında konuşmaya gelmedi mi? Onlar hakkında daha çok konuştukça, gelen günlerin daha aydınlık olacağını hep birlikte göreceğiz.