Ahmaklar için yaşasın demokrasi

​Türkiye eşsiz bir demokrasi olma yolunda hızla ilerliyor. Şaka değil, gerçekten böyle... İnançlarını sonuna kadar yaşamak isteyen bir kesimle, bıkmadan usanmadan bu kesimle hangi noktada buluşup uzlaşacağını arayanların yaşadığı bir ülkede demokrasi kültürü ilerlemiyorsa, hiçbir ülkede ilerleyemez.

Demokrasi her şeyden önce bir uzlaşma çabasıysa Türkiye bir demokrasi cenneti olmalı. Uzlaşılamasa dahi bu muazzam gayret Türkiye toplumunun demokrasi isteğini özetliyor.

Bayram sabahı otobüste bir kadını tekmeleyen yaratık dahi poliste verdiği ifadesinde demokrasi çağrısı yapıyor ve suratına tekme attığı sağlık emekçisini yaşadığı ülkenin ve toplumun değerlerine saygılı olmaya davet ediyor. Bu saygıyı göstermeyen demokrasi düşmanları tekmeyi hak ediyor. Demokrasi ve İslam hukuku bir yobazın ifadesinde yan yana vücut buluyor. Nereden öğreniyor bunları? Öğrenmiyor aslında soluyor. Tekmeci yobazın bu ifadeyi vermesi ve AKP Türkiyesi'nin demokrasisini teorize etmesi için Türkiye'nin hakim havasını soluması yeterli.

Hem her şeyin başı saygı değil mi?

Seçilmiş cumhurbaşkanına saygı mesela... Genel olarak seçim sonuçlarına ve dolayısıyla milli iradenin tecelli etmesine saygı... Bu toplumun çoğunluğunu oluşturduklarını her seçimde ispatlayan insanların değerlerine ve inançlarına saygı... Bu cumhurbaşkanının nasıl hareket ettiğinin, milli irade denen olguya yaslanarak estirilen terörün ve uygulanan baskının, toplumun değer ve inançları olarak kodlanan gericiliğin halkın geri kalanını nasıl bir tahakküm altına aldığının ne önemi var... İyi de yapsa, kötü de yapsa, saygı duymak ve demokrasiyi yaşatmak zorundasınız. Türkiye'de demokrasi iktidara, iktidarın düşünce ve pratiğine saygı duymak şeklinde özetlenebiliyor. Saygı duymayan ise otobüste tekmeleniyor.

Başka bir zaman veya yerde değil, sabah saatlerinde, mesai çıkışında ve bir otobüste... Türkiye demokrasisi tam olarak bu. Türkiye demokrasisi bir emekçi kadına mesai çıkışı otobüste atılan bir tekmedir.

O yobaz manyak değil. O tekmeyi aynı şekilde giyinmiş bir kadına lüks arabasından inerken atamaz. Tekmenin otobüsteki emekçiye atılacağını bilecek kadar, polisteki o ifadeyi verecek kadar akıllı çünkü. Hiçbir yerden bilmiyorsa kendi sınıfsal konumundan bilir, aynı otobüsü kullandığından bilir, yakın mahallelerde oturduğundan bilir. Bu sınıfın nasıl ezildiği bilgisini sınıfın başka bir mensubuna karşı şiddete dönüştürecek kadar aşağılıktır. Üstelik saldırdığı insan, bu sınıfın cinsiyeti nedeniyle daha fazla ezilen bir kısmına mensuptur. Kadındır.

Hiç sönmeyen demokrasi ateşi

Türkiye demokrasisi gericiliğe saygı duyulması talebiyle emekçilere atılan tekmedir. Gericiliği anlama ve gericilikle uzlaşma çağrısıdır. Demokrasi kendilerine gericilik tarafından asla atılamayacak tekmelerin bilincindeki zenginlerin tekmecileri teşvik etmesidir.

Demokrasi, yalnızca o tekmenin değil, tüm tekmelerin sınıfsal karakterini gizleme çabasıdır.

15 Temmuz gecesi Türkiye'de demokrasinin kazandığını iddia edenler, 15 Temmuz sonrası tüm ülkeyi bir mutabakata çağıranlar, 15 Temmuz günü ülkeye atılan tekmenin sınıfsal karakterinden zerre şüphe duymuyorlar. Tekmeci yobazlardan demokrasi kahramanı yaratanlar bu nedenle bu kadar rahatlar.

15 Temmuz ateşinin yavaşça sönüyor olması, Yenikapı mutabakatının çatırdaması, düzenin içinde AKP ile iplerin tekrar gerilmesi... Bunlar önemli elbette. Her vesileyle tekrar yakılmaya çalışılan 15 Temmuz ateşinin eski gücüne kavuşamayacağı da ortada. Ancak bunların hepsinden daha önemli bir olgu var Türkiye'de. Bu memlekette demokrasi ateşi neredeyse hiç sönmüyor artık. 15 Temmuz gecesi asıl alevlenen bu ateş oldu aslında.

Mutabakat çatırdasa da, AKP ile ipler tekrar gerilse de, düzen içinde kılıçlar çekilse de, herkes Türkiye demokrasisinin çizdiği sınırlar içinde kalmaya özen gösteriyor. Bu demokrasi içinde gericilikle bir mücadele yok. Bu demokrasi içinde patronlarla ve zenginlikle de bir mücadele yok. Bu demokrasi içinde ABD veya başka emperyalist güçlere karşı bir mücadele de yok.

Türkiye demokrasisi bunların hepsine, gericiliğe, patronlara ve emperyalizme saygı duyun, bunlara alışın, bunlarla uzlaşmanın bir yolunu bulun diyor ve Türkiye demokrasisinin bütün unsurları bu sınırlara riayet ediyor.

Bu sınırlara uyuldukça, ilericiliğin aleyhine gericiliğin, emekçilerin aleyhine patronların lehine çalışan demokraside her türlü uzlaşma çabası gericiliğe ve patronlara kazandırıyor.

Türkiye sağcılığının uzlaşma baskısı

Demokrasi bir uzlaşma kültürü öyle mi? Kim kimle uzlaşacak peki?

Şortu bahane edilerek tekmelenen emekçi kadın, sırf aynı kısalıkta bir şort giydiği için, o şorttan dolayı asla tekmelenmeyecek zengin kadınla mı uzlaşacak? Ya da toptan bir kıyafet özgürlüğünü savunup o tekmeyi kapanması için yediğini dikkate almadan türbanlı kadınlarla mı anlaşmaya çalışacak?

Kim kazanacak bundan? Daha doğrusu nasıl anlaşılacak? Zenginlerin parayla satın aldıkları giyinme haklarını mı garanti altına alacağız yoksa bir masal dünyasında yaşıyormuşçasına kadınların kapanmasıyla ilgili tüm tartışmaların o tekmeyi meşrulaştırdığını unutmaya razı mı olacağız?

Türkiye'de demokrasi ısrarla kimin kimle nasıl uzlaşacağı sorusunu sormamızı istiyor. Oysa soru şu; emekçi kadın bir sabah otobüste o şortu nasıl giyecek?

Soruyu daha da basitleştirmek ve genelleştirmek mümkün aslında; emekçi kadın hakkını nasıl kazanacak?

Emekçiler nasıl kazanacak? Türkiye'de ilericilik nasıl kazanacak?

Türkiye'de emekçilerin, kadınların, ilericilerin bir hakkı kalmadı artık. Dolayısıyla gündemimizde bu hakların nasıl savunulacağı değil, en basit hakların nasıl kazanılacağı var.

Sağın bu denli güçlü olduğu koşullarda uzlaşma yoluyla kazanılacak hiçbir şey yok bu ülkede. Patronların ve gericiliğin gücü, emekçileri ve genel olarak ilericiliği uzlaşmaya doğru ittirse ve ilk bakışta bu yol makul gibi gelse de durum aslında tam tersi... Uzlaşma ve Türkiye demokrasisinin içinde kendine yer bulma çabası elde avuçta kalan çok az sayıda hakkın da kaybına yol açıyor.

Türkiye'de uzlaşma ve saygının üzerinde yükselen demokrasi kültürü Türkiye ilericiliğine kaybettiriyor.

Türkiye ilericiliği gericilikle hiçbir konuda uzlaşamaz.

Türkiyeli emekçiler patronlarla hiçbir konuda demokrasi çerçevesinde anlaşamaz.

Bizlere atılan bir tekmeye dönüşmüş demokrasi anlayışını reddetmenin vakti geldi de geçiyor. Bunca yaşanan olaydan sonra, hepimizin hep birlikte oturup uzlaşma ve saygı derken tekme yemeyi beklemesi ahmaklık artık.

Ahmaklık için yaşasın demokrasi. Ama şimdi kazanmak için mücadele zamanı.