11 Kasım, saat 9.05

Hayır, tarihte bir hata yok. 10 Kasım'ı değil 11 Kasım'ı konuşacağız. Çünkü Türkiye'de cumhuriyetçilik ve kemalizmden bahsediyorsak, bunu 10 Kasım'da değil, 11 Kasım'da tartışmalıyız.

10 Kasım'da Kemal Paşa'yı herkes konuşuyor, peki Paşa yalnızca bir gün sonra, 10 Kasım törenlerinin şaşası kaybolunca, Anıtkabir üzerinde kalp çizen jetler yere inince, hatta gericilerin provokasyonları bitince ne ifade ediyor?

Türkiye'de kemalizmin halini 10 Kasım değil 11 Kasım anlatıyor. Herkes evine çekilince, Bağdat Caddesi ve Anıtkabir boşalınca, 9.05 saygı duruşları ve bu saygı duruşunu eylem sanan polisin gariplikleri bitince bakmak lazım memlekete. Paşa 10 Kasım'da fazlasıyla hatırlanıyor, her kesim tarafından çokça da anılıyor, tartışılıyor.

11 Kasım günü kim hatırlıyor Paşa'yı? Daha doğru bir ifadeyle 11 Kasım günü Paşa'yı hatırlayanlar, nereye koyuyorlar Mustafa Kemal'i? Bu memlekette Kemal Paşa'nın mirası 11 Kasım günü ne kadar yer kaplıyor?

Kemalizmin Türkiye'nin geleceğinde ne ölçüde yer tutabileceğine ilişkin siyasi değerlendirmeyi 11 Kasım günü yapabilirsiniz. 10 Kasım'da hemen her yerde gündeme giren Paşa, 11 Kasım günü yalnızca bir siyasi hatıraya sıkıştırılabiliyorsa bunun hakkında en çok düşünmesi gerekenler bu mirasa sahip çıkma iddiasında olanlardır.

Hakikaten kim bunlar? Bu mirasa 11 Kasım günü Türkiye'de kurumsal olarak kim sahip çıkıyor, bu mirası siyaseten kim temsil ediyor? CHP denmeyecek herhalde... Türk Silahlı Kuvvetleri diyene de gülerler artık. Bu iki oluşumun kurumsal kimliğinde de kemalizmin ağırlığı bugün farklı burjuva ideolojilerinden örneğin islamcılıktan farklı değildir. Kemalizm, eskiden farklı olarak, kurumsal kimliği oluşturan renklerden yalnızca birisidir, başat renk olmadığı ise kesindir.

Toplumsal olarak ise bunun tam tersi geçerlidir. Türkiye'de kemalizmin hala açık bir toplumsal ağırlığı vardır. Bu geniş kitle içinde kimin kemalizmden ne anladığı ayrı bir tartışma konusudur. Ama Türkiye'de oldukça geniş bir kesimin hala kemalizmde olmasa da, Kemal Paşa'nın şahsında ortaklaşabildiği bir veridir.

Bu geniş toplumsallığın siyasi arenada temsil edilmiyor olması ilginç değil mi?

Farklı öznelerin siyasi olarak bu temsiliyete soyunup başarısız olmaları da aynı şekilde dikkate alınmalıdır. Başarısızlığın nedeni bellidir; Türkiye kapitalizminin geleceğinde kemalizme yer yoktur. Yalnızca kemalizm değil, 1923 referansıyla hareket eden hiçbir siyasi akımın memleketin yarınında rolü olmayacak. Cumhuriyetten söz etmek bugün Türkiye'de bu nedenle artık mümkün değil ve işte bu yüzden cumhuriyetten bahsederken 1923 Cumhuriyeti'nden bahsediyoruz. Bitmiş, tarihte kalmış bir mirastan söz ettiğimiz için. Ama daha güzeli, başka bir cumhuriyeti, emekçilerin cumhuriyetini kurma iradesini sahip olduğumuz için...

Siyasi olarak karşılık bulamayacak bu toplumsallığın ömrü nesnel olarak kısıtlı. Türkiye'de bu geniş kitle aynı genişliğiyle devam edemez; politik açıdan bu temsiliyet sorunu nedeniyle sıkışmış bu toplumsallık bir yerde daralmaya başlayacak.

Haziran Direnişi bu daralma öncesi son büyük çıkıştı belki de. Bu, Türkiye'de başka kitlesel direnişlerin olmayacağı anlamına gelmiyor. Ama bu direnişlere aynı tabanın aynı kimlikle kitlesel olarak katılmayacağı açıktır.

Haziran'da yenildiğini düşünen, öyle hisseden, siyasi olarak temsil edilmediğini bilen bu toplumsallığın erimesi Türkiye'nin hayrına mı olacak?

Bu sorunun yanıtı solla ilişkili elbette. Türkiye ilericiliğinin tek temsilcisi olmak yolunda ilerleyen sol, bu kitlenin siyasi temsiliyetini kemalizm vesilesiyle değil, ama sahipsiz kalan ilerici değerler aracılığıyla, örneğin laiklik vesilesiyle kazanabilirse bu soru olumlu yanıtlanabilir.

Tersi ise bir açıkçası bir felakettir. Bu toplumsallığın Türkiye'de 1923 Cumhuriyeti sonrası burjuvazi ideolojilerinin çekim alanına girmesi, bu hatlar tarafından teslim alınması Türkiye ilericiliğinin bir bütün olarak güç kaybetmesi anlamına gelir.

İşte o zaman 10 Kasım'dan 11 Kasım'a kalandan söz etmek artık mümkün olamaz. 10 Kasım, 10 Kasım'da kalır, 29 Ekim 29 Ekim'de... Paşa ve Cumhuriyet o günlerin sembolleri olarak tarihte yerlerini alırlar. Türkiye'ye kazandırdıkları ise acı bir hatıraya indirgenir. 

Türkiye'de 10 Kasım'dan 11 Kasım'a kalan bir bakiyeden konuşulacaksa, Kemal Paşa resim çerçeveleri ve heykellerin dışında Türkiye siyasi tarihinde hak ettiği yeri alacaksa, bu mirasın Türkiye'ye kattıklarından bahsedilecekse, bu kemalizmin Türkiye'nin geleceğinde kapladığı yerle ilişkili değil artık. 

Kemalizm geriye dönüşü mümkün olmayan şekilde bitti. Türkiye'nin ilerici mirasının tek sahibi olarak solun toplumsallaşma performansı gelecek 11 Kasım'ların kaderini de belirleyecek.

Doğru, karmaşık biraz. Türkiye karmaşık bir ülke, ama Paşa da basit bir adam değildi zaten.