Özgürlük yitimi ve dişler

Özgür Keşaplı Didrickson'ın "Özgürlük yitimi ve dişler" başlıklı köşe yazısı 15 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Kimi zaman bir oyma bıçağına basmaktan son anda kurtulsam da evimizin bir Tlingit yerli sanatı atölyesi olarak kullanılmasını yaşamımın en özel yanlarından biri olarak görüyorum. Tlingitlerin sanatında çoğunlukla aile sembolü ya da klan olarak görülen bir hayvan ya da mitolojik bir yaratık resmediliyor.

Geçenlerde ben kaşalot üzerine yazarken eşim de “katil balina” olarak bilinen orka balinası şeklinde kâseler oyuyordu. Aslında yunus ailesinin en büyük üyesi olan orkalar çoğunlukla çok güçlü sosyal bağları olan bir tür aile gruplarında yaşam boyu birlikte yaşıyorlar. Eşim de zaten beş kâseyi aynı anda oyuyordu. beş sarı sedir parçası suyun içinde birlikte ıslatılmışlardı yüzgeçleri oyulur, bedenleri siyaha boyanırken de hep birbirlerinin yanındaydılar. Evimizde bir orka ailesi doğmuştu!

Ne yazık ki eşim yaptıklarını yaşam savaşımıza destek için satmak zorunda. Ağaçtan dostlarıma fazla bağlandığım için başlarda çok zorluk yaşamış, kimilerinin satışına izin vermemiştim. Hiçbir zaman bütünüyle kurtulamayacağım bu duygusallığım bu orka ailesinin doğumunu izlerken çeşitlenerek katmerlendi. Ne olacaktı şimdi onları birlikte, bir aile olarak vermemiz gerekmez miydi?

Keskin dişleriyle kendilerinden büyük balinaları çevik şekilde avlamalarına tanık olanların, kıyıya vuranların midesinden çıkanları görenlerin anlattıkları ve genel bilgisizlik nedeniyle talihsiz isimlerle anılmaya başlayan bu balinalar hakkında korkunç efsaneler yaratılmış. 1973 gibi yakın bir tarihte ABD donanması dalış rehberinde onlardan “her fırsatta insanlara saldıracaktır” diye söz edilmiş. Denizel sistemin zirvesindeki bu zeki avcılar denizdeki her canlıyı kusursuz yöntemlerle avlayabiliyor ancak doğada insana zarar vermediği, grup üyelerine karşı da nadiren saldırgan davranışta bulunduğu artık (!) biliniyor.

İnsanlığın bilgi dağarcığında yüzyıllardır var olan bilgilerin hiçe sayılması birbirimize yaptıklarımızın çarpıcı örneği aslında. Beyaz adam bilimi zahmet edip kanolarla orkaların cirit attığı sularda avlanan pek çok kabilenin kültürünü araştırsaydı bu türün insanlara saldırmadığını anlatan mitlere rastlayabilir, tüm canlılara olduğu gibi orkalara da büyük saygı duyulduğunu anlayabilirdi.

Orkalar üzerine pek çok kaynakta bilgisizliği gideren, korkunun yerine saygıyı yerleştiren şeyin en başta insanların tutsak orkalarla tanışmaları olduğundan söz ediliyor! Popüler sorunların çözümü de popüler yolla oluyor denebilir, tarihsel süreçte gerçek payı bulunabilir. Ancak 1960’ların başında ABD sularında yakalanıp ailelerinden koparılanlarla başlayan orka tutsaklığının hâlâ ve üstelik oldukça kanlı bir şekilde devam ediyor olması kabul edilebilir mi?

Orkalar tutsaklıkta hem birbirlerini hem de insanları ciddi şekilde yaralıyorlar. Geçtiğimiz eylül ABD’nin ünlü Sea World parkında bir orkanın yüzünden parçalar kopmasına neden olacak şekilde yaralanmasının diğer orkalarla etkileşimin doğrudan ya da dolaylı sonucu olduğu düşünüldü. Orlando’daki bu park zaten 2010’da bir orkanın eğitmenini öldürmesiyle tüm dünyada dikkatleri üzerine çekmişti. Daha önce de iki eğitmeninin ölümüne karışan Tillikum isimli bu talihsiz orkanın yaşamı tek başına bir belgesel konusu.

Ayın başında, yine aynı parkta bir yunus sekiz yaşındaki bir kızın kolunu ısırdı. Özgürlüklerinden, birbirlerinden ayrılan hayvanların dişlerinin nasıl keskinleştiğini biz de o günlerde çok ilginç şekilde farkettik. Annemi karşılamak için Seattle’a giderken havaalanında balinalarımızın olduğu çanta, içlerinde keskin bir şey olduğu şüphesiyle incelendi. Ağaçtan ya da değil insan ya da hayvan, özgürlük yitimi dilimizi de, dişimizi de keskinleştirir elbet.

Not: Önceki yazımda Alaska nüfusu 722 bin olmalıydı, düzeltir özür dilerim.