Mogan’a sahip çıkalım

Özgür Keşaplı'nın "Mogan’a sahip çıkalım" başlıklı yazısı 22 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Yabanın çağrısı” yazımı sonradan değineceğim pek çok konuya bir giriş olarak düşünmüştüm. Karaladığım ama atmak zorunda kaldığım bazı satırlar mutlaka gelecek yazıların çıkış noktası olmalıydılar. Örneğin Alaska gibi yerler dışında yabanın güçlü soluk alıp vermediği gibi bir algı oluşmasını hiç istemem. Çok yerinde bir deyişle “tabiat ana” dan sözediyoruz ne de olsa! Bizler her yerde onun kucağında değil miyiz? Sanırım bir yerden diğerine değişen şey, tabiat ananın kucağında ne kadar yer kapladığımız, diğer çocuklarıyla nasıl geçindiğimiz ve annemize nasıl davrandığımız…

Katılır mısınız bilmem ama herkesin o sözünü ettiğim yabanın kutsal çağrısına istemli ya da istemsiz karşılık verdiğini düşünüyorum. Papatyadan taç yapan köylü kızları ile dürbünle kuş gözleyenler aslında aynı annenin çocukları değil mi? Ben papatyadan taç yapmayı bilmiyorum. Otları tanımayan, gölgesini sevdiği ağacın adını bilmeyen bir sürü insan var, kuşları da herkes tür tür tanımayabilir. Annemize saygılı davranmamız ama, hepimizin ruh ve beden sağlığıyla ilgili değil mi?

Şehirlerde bile düşündüğümüzden daha zengin bir doğada yaşıyoruz aslında. İstanbul’da şehir vapurunda giderken bile yunus görebiliyoruz, İzmir’de pasaportta tavla oynarken pelikanlar geçebiliyor yakınımızdan.

Ya Ankara? Üniversite için İzmir’den Ankara’ya geldiğimde pek çok kişi gibi denizden uzak yaşayacağıma üzülmüştüm. Başıma geleceklerden habersizmişim! İzmir’den çok daha yeşil olan Ankara nefis bir sonbahar ve dahasını sundu. Benim gibi dirimbilim okuyan kız kardeşimle şehrin ciğerleri sayılacak ODTÜ ormanının tilkileri, tavşanları, kuşları içinde hem keyifli zaman geçirdik hem de bilimsel çalışmalar yaptık. Üstelik Ankara’nın doğası ormanla sınırlı değildi. Nesli dünya çapında tehlikede olan türler dahil pek çok kuş türünün ürediği ve göç sırasında konakladığı Mogan sulak alanı da hemen yanıbaşımızdaydı. Göç döneminde bir gün içinde yüzün üzerinde tür görmenin, çiftleşme döneminde bahrilerin kur dansını izlemenin, üreme döneminde yavrularını besleyen ördekleri görmenin mümkün olduğu Mogan kuşlarla ilgilenen herkesin gözde yerlerinden biriydi.
Biz kuşları izlerken gölün manzarasına karşı arkadaşıyla, sevgilisiyle oturanlar da olurdu. Ne yazık ki hiç denk gelmedik ama macar ördeğinin ressamları, kız kuşunun müzisyenleri, uzun bacağın şairleri etkilememiş olması için de hiçbir neden göremiyorum.

Uzun yıllar yaşadığım bu güzel şehrin “böyle sanatın içine tükürürüm” diyerek heykelleri kaldırtan, şehrin amblemini Hitit güneşinden camiye çeviren, alt geçitlerle yaya güvenliğini hiçe sayan, ODTÜ ormanından yol geçirme fikrinden bir türlü vazgeçmeyen bir belediye başkanına sahip olması büyük bir talihsizlik. İş adamlarının zaman kazanması için Özel Çevre Koruma statüsüne sahip olan Mogan’dan Haliç’e deniz uçağı seferi yapılması gibi bir fikri ancak böyle tarihe, sanata, doğaya saygısı olmayan yöneticiler ortaya atabilir. Ancak Ankara’nın Mogan’ı Gökçek”in değil Ankaralıların, hepimizin.

Şehirde yaşayan ve fırsatı olan herkesin tatillerde kasabalara kaçtığı, köy yumurtalarının peşine düştüğü, çocuklarını doğayla ilgili etkinliklere götürdüğü bir dönem Ankaralıların bu denli önemli, herkese pek çok şey sunan bir sulakalana zarar verilmesini onaylayacaklarını sanmıyorum. Mogan’a herkesin sahip çıkacağını umut ediyorum. İşe Ankara Kuş Gözlem Topluluğu’nun açtığı imza kampanyasına katılarak başlayabilirsiniz.