İp cambazlarının masasında

19 Mayıs 2013’ü kimimiz kutlayacağız, kimimiz kutlayanlara dudak kıvıracağız. Savaşın kapımıza dayandığı, hepimizin AKP’den nefret ettiği bu günlerde, canavarı devirmeye kimin gücü yetecek peki? Hem düşmanlarımız (güçlü ve zayıf yanları nedir?) hem de bir türlü yan yana gelemediklerimiz (neden böyle hisseder, davranır?) üzerine bilimsel düşünerek savaşı kazanma şansımızı artıracağımız kesin. Sonuncusu için bol miktarda insan sevgisi yararlı olacaktır. İnsan sevgisinin, nefreti insana değil davranışa yöneltme, dolayısıyla köprülerin yıkımına engel olabilme özelliği vardır.

Mustafa Kemal posterleriyle, bayraklarla sokaklara çıkanları küçümseyecek miyiz? Yaygın kanının aksine, tarihimizle sağlıklı şekilde gururlanmamış olduğumuzu düşündüğüm için ben o insanları anlayacağım. Kendimi bildim bileli ülkemizin ne kadar geri olduğunu dinledim, ya siz? Ülkesini sürekli bu kadar kötüleyen başka bir halk var mıdır? İnsanın özünü, umudunu tüketen bu saçmalığın, emperyalizmin nasıl da işine geldiği üzerine yeterince düşündük mü?

Özgüven eksikliğinin sürekli kaşındığı, umudun kemirildiği bir ülkenin insanları olarak, Osmanlı dönemi dahil, ne çok suçun günahı da boynumuza asıldı. Tarihle yüzleşe yüzleşe, aynaya bakacak yüzümüz kalmadı. Hele azınlıklardan olmayanlar arasında utançtan ölmek üzere olanlar bulunabilir.

Nasıl ancak kendini seven, özgüveni, özsaygısı olan bir insan sağlıklı ve başarılı olabilirse, bizim de bu duygulara ihtiyacımız var. Milliyetçilik uçurumuna düşmek ayrı şey, düşmeyeceğinden emin kenara gelip yüzünde rüzgarı hissetmek ayrı.

Korkmadan türlü uçurumların ke¬narına gelelim artık, rüzgar beynimizin kapalı kapılarını sarsacak kadar essin. “Mustafa Kemal’in askeri dehası nasıl bir şeydi acaba” diye düşünmeye başlayalım mesela. Düşmanı yenme isteğimiz coşsun. Düşmanın aslında kim ve ne olduğunu düşünelim, yeniden ve yeniden. Toparlayalım kitaplarımızı, kuralım çalışma masamızı. Kuşluk vaktine kadar uyumayalım, tartışalım. Mustafa Kemal posterini süs biberi olarak taşıyanlar, tüm Kürtleri terörist olarak görenler, akıl ve bilimden korkup kaçsın.

Uçurumun karşı kıyısından gelen sesleri işitmeye başlasın kulaklarımız. Dinlemek istediğimiz için olsa gerek, beynimiz tüm dilleri çözebilsin. Masa başına çağıralım karşımızdakileri. Güvensizlikten değil, adalete olan tutkumuzdan yeni bir masa, yeni bir yer bulmayı teklif edelim. İki yanın ip cambazları işe koyulsun, çocuklar ipin ucunu tutsun.

Masamız titrek, biz gürlek uçurumun ortasında süzülen kartalların altında tartışalım. Daha kalabalık, daha gür tartışalım. İçimizde kalmasın, tüm sorular uçurumdan aşağı düşsün “20 küsur yıl önce meclise girmiş ve halkınızın sorunlarını dile getirme şansına erişmişken niye bu hakkınızı harcadınız?”, “Bizi niye eşit yurttaş olarak görmediniz?”…

Sorularına yapışıp kalanlardan aşağı düşenler oldukça ağlayalım, utanalım. Uçurumdan düşmemek için savuramayalım yumruğumuzu, öylece sıkalım elimizi. Sıktıkça kızaralım. Tan kızılı yetişsin imdadımıza, halimizde bir tuhaflık bulmasın, rahatlayalım.

“Haklarınızı keşke Gandhi gibi şiddet içermeyen eylemlerle arasaydınız”, “Nefret de şiddet değil midir?”, “Anadilde eğitim mi dediniz?” “İngilizce eğitim ilkokula insin deseydim, ok mi derdiniz?”, “ABD ile arabuluculuk mu dediniz?” “Onu ben demedim”, “Öyle mi, öyleyse özür dilerim”, “Ben de özür dilerim”, “Masa iyice sallanmaya başladı, kalkalım mı?” “Bir rakı içmeden mi diyorsunuz?”

***

Bu toprakların ilk antiemperyalist direnişini selamlıyor, yenisine güç vermesini diliyorum.