Özsaygı ve çürüme

Özellikle AKP döneminde normal şartlarda ilgili kişilerin istifasıyla sonuçlanacak ne çok olay oldu. Ne yazık ki özsaygısı olmayanların siyasetteki temsilcileri istifa etmiyor.

Ülkemizle ilgili pek çok olumlu görüşe sahip benim bile kabul etmem gereken gerçeklerden biri, sıklıkla özsaygıdan yoksun davrandığımız. Kendine saygısı olmayan başkalarına saygılı olabilir mi?

Her yerde sıkça rastlanan saygısızlık ne yazık ki kolayca terbiyesizliğe evrilebiliyor. Hazır terbiyesizliğin güç ve iktidar sahibi olmuş halinden bunca tiksinirken, saygısızlığı toplumdan kazımanın yolları üzerine düşünmeliyiz.

Burada insanlar karşılaştıklarında birbirlerine selam veriyorlar. Kurallara uyuyorlar, trafikte çok saygılılar. İstisnai durumlar tabii ki var ama genel olarak özür dilemesini bilen, saygılı insanlar.

Amerika’ya ilk geldiğimde insanların farketmeyeceğim şekilde çantama değdiklerinde bile özür dilemelerini çok yadırgamıştım. Ne de olsa bizler sokakta sert bir şekilde birbirimize çarptığımızda bile özür dilemiyorduk.

Hatamızı kabul edip özür dilemek de başta eğitimliler olmak üzere çoğumuzun ağrına gidiyor. Hatası belirtildiğinde kükreyenlerimiz bile var. Bir keresinde bir bilimcimiz çok okunan bir dergideki yazısında yanlış bir yoruma yol açan sayısal bir hata yapmıştı. Düzeltilmesi için kendisine yazdım. Ne yazık ki bilimcimiz herkesin yapabileceği bu hatayı bildirdiğim için sinirlenmişti. Kibir ve saygısızlık dolu yanıtı, dünyanın kaç farklı yöresinde kaç çalışma yaptığından söz ederek başlıyordu. Demek ki unvanları olan, dünyayı dolaşan bilimciler hata yapmaz hale geliyorlardı! Ya da yaptıklarında sözünü bile etmemeliydik!

Ülkemizde aşırmaya da çok rastlanıyor. Bilimsel yayınlar bir yana, bilim ve toplum arasına köprü kuran popüler bilim yazılarında bile aşırma yapılıyor. Bir bilimci, kariyeri için çok önemli olmayan bu tür yazılarda bile aşırma yapıyorsa toplumu aydınlatmakta değil ama kandırmakta çok başarılı olduğu kesindir.

Burada bir dergide yayımlanan bir yazının aşırma olduğu anlaşılınca yazarı üniversitedeki görevinden istifa etti. Her yazının özgün olup olmayacağını kontrol edemeyecek durumda olan editör de yaşananlar üzerine istifa etti. İncelikli bu davranış terbiyesizliğin karşıtı olsa gerek.

Ülkemizde fotoğraf ve yazılar telif ücreti bir yana izin bile alınmadan her şekilde kullanılabiliyor. Burada kullanma izni verdiğiniz bir fotoğrafınızın her farklı kullanımı için izin istedikleri bile oluyor.

Eşimin kaç saat çalıştığını patronuna kendisinin bildirdiğini öğrendiğimde de çok şaşırmıştım. Patronlar ödemeyle ilgili işçilerinin sözüne güveniyorlardı. Bazen kasada, satın almak istediğiniz bir ürünü dükkânın hangi kısmından aldığınızı soruyorlar. Sözünüze güveniyorlar. Satılan kimi ürünler öylesine ayak altında ki hırsızlığın yaşanmıyor olması gerektiğini düşünüyorsunuz. Biz bu testlerden geçebilir miyiz? Kültürümüzde helâl kavramı da olmasına rağmen yalandan, üçkağıtçılıktan arınamıyoruz. Yabancı hayranı olanlarımızın da pek azı hayranı olduğu insanlar gibi saygılı.
Küçükken ailemizin her istediğimizi yapmasının, sorumluluklarımızı üstlenmesinin, hata yaptığımızda bizi çevremize karşı korumasının mutlaka bu halimizle ilgisi olmalı.

Yalan söylemiyor, aşırma yapmıyor olabiliriz ama yapanları doğrudan ya da dolaylı olarak kolluyor muyuz? Siyasetçileri, tanımadığımız kişileri uzaktan kınamak kolay. Çevremizdeki olaylara eleştirel yaklaşmak ise çeşitli çıkar hesapları yüzünden ne zor. İş ortamı bir yana gönüllülükle yürütülen topluluklarda bile örneğin çok sevilen birisinin hatasını söyleyenin kendini huysuz ve ukala biri gibi hissetmesi, hatta dışlanması olası. Kimseyle arasının bozulmasını istemeyen, başına dert almaktan kaçınan sessizlere belki de bu yüzden çok rastlanıyor.

Özsaygısı olan kişi hatasını kabul etmekte zorlanmaz, hatasını söyleyebilecek arkadaşlar ister. Fark edip de sessiz kaldığımız, onayladığımız her saygısız davranışla birlikte toplumun çürümesine katkıda bulunuyoruz. Özsaygımızı koruyarak çürümenin önüne geçmeliyiz.