Özgür yunuslarla…

Türkiye’de olduğum sürede başıma gelen en güzel şeylerden biri, memleketim Burhaniye’de karadan 3 kez yunus görmek oldu. İlkinde yüzmek için deniz kıyısına henüz gelmiştik. Eşyalarımızı yerleştirirken önceki gün bir balıkçının ağ attığı yerde balıkların hareketini gördük. Hemen sonra ise sıçrayan yunusları! Bugün avlanma sırası onların olmalıydı. Hemen yüzmeye başladım. O sırada yüzen başka kimse yoktu. Tek başıma fazla açılmaktan çekindim. Hem yüzerken yaptığım el, kol hareketleri nedeniyle biraz ötemde, göz hizamda olanları göremiyordum. Durup izlemeye karar verdim. 20 m. kadar ileride 2 yunus sıçradı! Suyun iyileştirici gücünü arttıran yunusları kendi ülkelerine ayak basmış şekilde izlerken heyecanlanmamak olanaksızdı.

Belki de aynı grubu birkaç hafta sonra yine o noktaya yakın bir yerde gördük. Suyun üzerinde atlayan balıklar da yine habercileriydi. Avlanırken sıçrayan yunusları gözden yitmelerine dek kumsal boyunca yürüyerek izledik.

Tutsaklıkta gördüğümüz Afalina türü (Tursiops truncatus) yunuslardı bunlar. Özgürce besleniyor, istedikleri zaman sıçrıyorlardı. Balıkların azaldığı bir dönemde balıkçıların ve yunusların aynı bölgede avlandığını görmek, birlikte yaşayabileceğimize dair umudumu yeşertti.

Son olarak tek bir yunusu, tek başıma deniz kıyısında yürürken gördüm. Daha doğrusu önce nefesinin sesini duydum. Alaska’da da balinalardan, denizaslanlarına pek çok deniz memelisini çoğu kez önce nefeslerinin sesini duyarak farkedersiniz. Su yüzeyine çıktıklarında verdikleri nefesin sesini. Ortamın dinginliğini yabanın en güzel seslerinden biriyle yırtan bu yunusu da gözden yitene dek takip ettim.

Uzun yıllardır memleketimde yunus görmemiştim. Hele böyle peş peşe…Bu güzel gözlemlerin yunus tutsaklığına karşı çalışmalarımı başlatmamın 10. yılına denk gelmesi de çok hoş bir tesadüf oldu. 2003 temmuzunda, yine Burhaniye’deyken, yunus gösteri merkezlerine ve olası canlı yunus avına karşı güç birliği yapmak için meslektaşlarımdan ve medyadan aradığım desteğin gelmeyeceğini anlayıp yabancı meslektaşlara yardım çağrısı niteliğinde bir ileti göndermiştim. Aslında AKP Hükümeti’nin sularımızda canlı ava izin vereceğini, parkların sayısının artacağını öngörmek zor değildi. Ancak ne yazık ki birisi ölmeden üst geçit yapılmaması gibi, konuyla yeterince ilgilenilmesi için yunusların canlı avlanması, peş peşe ölmesi, yabancı hayranlığımızı gösterir şekilde The Cove (Koy) belgeselinin çekildiği haberinin topraklarımıza ulaşması gerekmişti. Konu ilgimizi çekmeye, medyada yer almaya başladığı zaman da çok sevdiğimiz (!) yunusların iyiliği için profesyonelce davranarak güç birliği yapmaktan çok, kendimizin ya da kurumlarımızın ismi için sahnelerde boy gösterdik kurum içi ya da kurumlar arası çekişmelerle güçten düştük.

Özellikle hukukun yaralı olduğu bir dönemden geçtiğimiz için konuyla ilgili her kurum kutuplaşmalardan ve sağlıksız iletişimden uzak olmaya özenmeli. Özeleştiri ve samimi eylemlerle yunus ve balinaların meşru olmayan nedenlerle tutsaklığına dünya genelinde kalıcı olarak son vermeliyiz.

Bugünlerde orkaların tutsaklığını konu alan “Blackfish” isimli belgesel de dünya gündeminde. Afalina gibi orkaları da doğada görme şansım oldu. Görmemiş olsam üzülür, SeaWorld’e gider miydim? Köşemle aynı adı taşıyan blogumda okuyabileyeceğiniz “Beyaz balinalara teğet geçmek” yazımda şöyle demiştim “ Özgür yaban hayvanları ile karşılaşmak benzersiz bir keyif verir insana, ama yalnızca o an mı? Karşılaşmanın nerede, ne zaman ve hangi şartlarda olacağının kestirilememesi dahası, bir karşılaşmanın olup olmayacağının bile kesin olarak bilinmemesinde değil midir yabanın büyüsü?”

* * *

Yunus gözlemlerimi anlattığım tanıdıklarım beni İz Tv’de gördüklerini söylediler. Gönüllü danışmanlığını yaptığım “Flipper”ı kurtarmak” belgeselinin ekibiyle de, o belgeselde bağlı göründüğüm “Sualtı Araştırmaları Derneği” ile de tutsaklık konusu gündeme oturduğundan beri bir ilişkim kalmamıştır. Çok üzüldüğüm bu durum, kısaca emekle ilişkimizle ilgilidir.